Bu yazı dizisi; evinde, iş yerinde, sokakta psikolojik veya fiziksel şekilde şiddet gören ve canice öldürülen kadınların anısı için yazılmıştır.
2019 yılı verilerine göre, Türkiye’de 414 kadın cinayeti işlenmiştir ve 414 kadın canice aramızdan koparılmıştır. 2020 yılı verilerine göre ise henüz 91 kadın cinayeti işlenmiştir. Temennimiz ve arzumuz bu sayıların artmaması ve kadın cinayetlerinin durması yönündedir.
Bu yazı dizisinde siz değerli okuyucularımıza Belgin Sarılmışer’in hikayesini anlatmaya çalışacağım. Sizler Belgin Sarılmışer’i, “Bergen” olarak tanıyorsunuz.
Belgin Sarılmışer
1976-1978 ANKARA
15 Temmuz 1959 tarihinde Mersin’de dünya güzeli bir kız çocuğu doğmuştu. Annesi Sabahat Hanım, daha önce doğmuş olan çocuklarına istediği ismi verememişti, fakat yeni doğan kızının adını kimseye fırsat vermeden Belgin koymuştu. Sabahat Hanım, kızının şöyle artist bir ismi olsun istemişti.
Sabahat Hanım, eşinin alkol ve kumar bağımlılığına daha fazla dayanamayarak boşanmış ve 1965 yılında küçük kızı Belgin ile birlikte Ankara’ya gelmiştir. Belgin’in küçük yaşlardan itibaren billur gibi ve kendine hayran bırakan bir sesi vardı ve annesi Sabahat Hanım da kızının konservatuvara gitmesini istiyordu. Belgin, ilkokulu bitirdikten sonra Ankara Devlet Konservatuvarını kazanmış fakat ilk senenin sonunda sınavlardan yeterli puan alamayıp okuldan ayrılmak zorunda kalmıştır. Sabahat Hanım, kızı Belgin’in bilerek sınavlardan kaldığını düşünse bile, Belgin karmaşık notalarla uğraşmak, viyolonsel çalmak yerine şarkı söylemek istiyordu. Okulda başarılı olamamasının nedenlerinden biri de maddi sıkıntılardı tabii ki.
Belgin, okulu bıraktıktan sonra PTT’de çalışmaya başladığında henüz 16 yaşındaydı. Belgin Ankara’yı sevmiyordu. Ankara’nın kapalı ve soğuk havasını hiç sevmemişti. 4 mevsim güneş eksik olmayan Mersin’i özlüyordu. Ağabeylerini, ablalarını ve babasını özlüyordu. Belki de Ankara’yı sevmemesinin tek nedeni de buydu.
Belgin o sıralarda Yalçın isimli bir taksiciyle tanışmıştı. Yağmurlu bir günde işe yetişmek için bindiği takside cüzdanı olmadığını farketmiş ve taksici de para istememişti. Gururlu bir kadın olan Belgin, ertesi gün para vermek için gittiğinde ise Yalçın parayı kabul etmemiş ve yine iş yerine bırakmıştı. Yalçın, Belgin’in ilk aşkıydı. Her gün sokağının başında bekliyor ve Belgin’i işe götürüyor, iş çıkışında ise yine Belgin’i alıp Ankara’yı gezdikten sonra da evine bırakıyordu. Yalçın ve Belgin her zaman gittikleri Dikmen’de tüm Ankara’yı gören bir tepede evlenmekten konuşup, hayaller kuruyorlardı.
Belgin, annesine Yalçın ile olan ilişkisini söylemekte çekiniyordu, ne tepki vereceğini bilemiyordu. Kızacak mıydı? Sevinecek miydi? Görüşmelerine izin verecek miydi? Fakat Belgin’in içindeki mutluluk enerjisi iki göz evlerinin içine sığmıyordu artık ve annesine söylemeye karar vermişti. Sabahat Hanım, kızının konservatuvardan ayrılmasına ve küçük yaşında çalışmaya başlamasına çok üzülüyordu. Belki böylesi Belgin için daha iyi olur diye düşünerek kızının Yalçın ile görüşmesine izin verdi. Sabahat Hanım’ın yalnızca bir şartı vardı; Ne olursa olsun yalnız kalmayacaklardı. Bu isteğin dışında çay bahçelerine, parklara gitmelerine izin veriyordu. Belgin çok mutluydu. Güzeller güzeli Belgin, bir akşam eve döndüğünde yüzü bir elma gibi kıpkırmızıydı, Yalçın’ın üzerine sinen kokusunu bastırmaya çalışıyor, ağlamamak için kendini zor tutuyordu ve annesine başının ağrıdığını söyleyerek odasına kapanmıştı o gece..
Söyleyemedi… Yalçın’ın kendisine tecavüz ettiğini anlatıp, annesinin üzülmesini istemedi Belgin. O gece bir yandan olanları düşünüp sabaha kadar ağladı. O günden sonra neredeyse bir hafta haber almadı Yalçın’dan.
Bir hafta sonra Yalçın, Belgin’in çalıştığı PTT Ulus Şubesi’ni aradı. Belgin, telefona neredeyse kanatları çıkmış bir biçimde koştu. Yalçın, telefonda bugün buluşmaları gerektiğini söyledi.
O akşam iş çıkışı gök delinmiş ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Belgin’in gözleri, her iş çıkışı karşı yolda onu bekleyen Yalçın’ı ve arabasını aradı. Fakat Yalçın henüz orada değildi. Aslında her zaman 15 dakika erken gelir ve Belgin’in işten çıkmasını beklerdi. Belgin, biraz buruk ama heyecanlı bir şekilde karşı yola geçerek Yalçın’ı beklemeye başladı. Bir süre sonra Yalçın gelmişti fakat Belgin sırılsıklam olmuştu ve üşüyordu. Yalçın, bir yandan arabanın kalorifer ayarını sona getirmiş ve bir yandan da son sürat araba kullanıyordu. Gergin ve sıkıntılı bir durum olduğunu anlamıştı Belgin ama hiçbir şey söylememişti. Yağmurun hızına yetişemeyen sileceklerden yol gözükmüyordu ve birden Belgin, Yalçın’la birlikte her zaman şehri seyrettikleri tepeye geldiklerini fark etti. Belgin, sabırsız bir şekilde Yalçın’ın ona tecavüz ettiği gün ile alakalı bir problem olmadığını, nasıl olsa evleneceklerini bildiğini söyleyerek bu konuda rahatlatmaya çalışıyordu.
Halbuki Belgin, bunun evlendikten sonra ve beyaz gelinliğiyle aynı eve girdikleri zaman olmasını istiyordu fakat evleneceklerini düşündüğü için hiçbir şey söylememeye karar vermişti. Yalçın, birden söze girdi: “Belgin, ben evleniyorum!”
Belgin, beyninden vurulmuşa döndü ve kendini arabanın dışına atarak koşmaya ve aynı zamanda ağlamaya başladı. Kimse durduramazdı artık Belgin’i çünkü dik başlı ve her zaman dediğim dedik bir kadındı.
Belgin, kaç gün boyunca ateşler içerisinde ve kabuslar görerek yattığını bilmiyordu… Belgin’in artık kimseye güveni kalmamıştı. Yaşadığı hayal kırıklığı da onu sadece müziğe itiyordu.
Belgin, hasta yatağından sonra annesinin de isteğiyle iş arkadaşlarıyla birlikte bir gazinoya giderek eğlenecekti. O akşam kız arkadaşlarıyla eğlenip, bir iki kadeh bir şeyler içecekti..
Gazinoya gittiklerinde çok mutlu olmuştu Belgin, şarkılara eşlik ediyor ve içindeki hayal kırıklığını şarkılara bırakıyordu. Sesinin çok güzel olduğunu bilen arkadaşlarının da ısrarı ve sahnedeki solistin de isteğiyle birlikte Belgin sahneye çıkıp billur sesiyle “Batsın Bu Dünya” dedi… Belgin, bu şarkıyı söylerken belki de o güne kadar yaşadığı bütün acılara meydan okuyordu. Belgin sahneden inerken gazinodaki alkışlardan yer ve gök inliyordu. “Bir daha!” tezahüratları gazinonun dışına taşıyordu. Belgin utanmış bir şekilde sahneden indiğinde gazinonun sahibi İlhan Bey koluna yapışarak “Burada sahneye çıkmak ister misin?” diye sorduğunda Belgin’in kalbi yerinden çıkacaktı sanki.
Belgin o gece sevinçten sabaha kadar uyuyamadı… Annesi Sabahat Hanım uyanır uyanmaz yanına koştu ve “Anne bil bakalım ne oldu?” dedi. Sabahat Hanım’a dün gece sahneye çıktığını anlattıktan sonra “Gazinonun sahibi “Gel yarın hemen başla” dedi.” Dedi.
İlhan Bey, tanıdıklarını da araya sokarak Belgin’in yaşını büyülterek sahneye çıkmasının önündeki yasal engelleri de kaldırmıştı. Fakat Belgin’den soyadını değiştirmesini istiyordu. Belgin Sarılmışer hiç de bir solist adı gibi değildi. Belgin, adliyede işlemlerin bitmesini beklerken gazetede Norveç’in Bergen şehrinden bahseden bir haber görmüştü ve o an karar verdi; Adı “Bergen” olacaktı…
Artık Bergen, her gece gazinoda sahne alıyor, sadece onu dinlemeye gelen sevenlerine şarkılar okuyordu. Haftanın altı günü sahne alan Bergen çok mutluydu artık. Hayalini yaşıyordu. Sahne aldığı her gece gazino tıklım tıklım oluyor ve alkıştan, tezahürattan yer gök inliyordu.
Aradan bir süre geçtikten sonra gazino sahibi İlhan Bey, hiç adeti olmamasına rağmen Bergen’in kulis odasına girmişti. Bergen, gelecek kötü haberi anlamış ve kabul etmişti. “Ne yapalım buraya kadarmış.” Diyebildi sadece. İlhan Bey, gazinonun müşteri kitlesinin değiştiğini ve bundan memnun olmadığını belirterek Bergen’i işten çıkarmıştı..
Bergen, bir zaman iş aradıktan sonra yine İlhan Ağabeyinin yardımıyla başka bir gazinoda işe başladı. Fakat bu gazino önceden çalıştığı gibi nezih bir ortam değildi. Tabiri caizse iti kopuğu herkes geliyordu çalıştığı gazinoya. Bergen, bu gazinoda çalışmayı sevmiyordu ama çalışmak zorundaydı. Hem çıkıp sadece altı şarkı okuyup sahneyi diğer bir şarkıcıya bırakıyordu.
Bir süre böyle çalıştıktan sonra İlhan Bey, Bergen’in onayını dahi almadan bir başka gazinoya kefil olmuştu. Bergen, sevmeyerek çalıştığı gazino ile birlikte İlhan Bey’in onun için kefil olduğu gazinoda da çalışmaya başladı. İlhan Bey’in kefaletiyle çalışmaya başladığı gazino, çok daha nezih bir yerdi. Bergen, artık her gece iki gazinoda sahneye çıkıyordu ve her iki gazino da sesine ve güzelliğine hayran sevenleri tarafından dolduruluyordu.
Bergen, 1976-1978 yılları arasında Ankara’da birçok gazinoda çalıştıktan sonra artık Ankara’da kalmak istemediği için Adana’da ki gazinolarda çalışmak için Adana’ya doğru yola çıktı…
Devamı için 25 Haziran’ı bekleyiniz…
Ahmet Akbaş
Latest posts by Ahmet Akbaş (see all)
- Mevsimsiz Sarardı Benim Hayatım - 30 Ekim 2020
- BENİM İÇİN ÜZÜLME - 25 Haziran 2020
- SEN AFFETSEN BEN AFFETMEM - 19 Haziran 2020
- HER NEFRET SEVGİ İLE BAŞLAR/EYŞAN II - 26 Şubat 2020
- EYŞAN KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR - 8 Şubat 2020