3 Mayıs Türkçüler gününü kutladığımız bugün de, camianın birçok ismi veyahut da kesimi farklı beyanlar sunmakta, fikirler belirtmek de. Ve maalesef görüyoruz ki yine birlik sağlayamamakta ve bölünmekteyiz. Hizip, sinsi bir yılan gibi aramızda dolaşırken, sizlere Misakı Zafer sitesi sayesinde bugünün muhtevasını anlayabilmemiz adına, o günün değerli aktörlerinin, o günün kutlu isimlerinin kendi ağızlardan, 3 Mayıs’a bakışlarını beyan ettikleri yazıları atmaya, kamuoyunu bilgilendirmeye çalışıyoruz. Tabii mesele buraya atılan 3-5 makaleden ibaret değildir. Bizler sadece, siz değerli okuyucularımıza hap niyetinde bilgiler sunmak, işin özünü hızlı kavratmak ve daha etraflı okumalara zemin oluşturmak derdindeyiz. Bu amaçla ben de sayı Hüseyin Nihal ATSIZ’ın kendi kaleminden, Ötüken dergisinde yazdığı yazısını paylaşmak istedim.
BİZİM GÜNÜMÜZ
Türkçülük büyük bir ülküdür. Bütün ülküler gibi büyük bir inanç gücüne dayanmakta ve bir toplum davranışı olduğu için de bütün toplum davranışları gibi sosyal kanunların etkisi altında bulunmaktadır. Bu ülkü, büyük Türk milletinin şuurunda ve şuuraltında yüzyıllardır yaşamakta olan büyüklük düşüncesinin bir görünüşü, Türk soyundaki özelliklerin bir belirtisidir.
Türkçülük, geçmişten geleceğe doğru uzanan bir duygu‐düşünce vetiresi olduğu için onu şu veya bu kasıtla tefsir etmek, yermek veya ona saldırmak boşunadır. Bir ağacın çiçek açıp yemiş vermesinin nasıl önüne geçilemezse, Türk milletinin içinde bir gün Türkçülük ülküsünün tam zaferi sağlamasına da öylece engel olunamaz. Ağacı yemiş vermekten alıkoymanın yolu onu kökünden kesip devirmek olduğu gibi Türk milletinde Türkçülük ülküsünün önüne geçmenin tek çaresi de Türklüğü yer yeryüzünden kaldırmaktır.
Türkiye’nin içinde ve dışında bütün Türk dünyasında Türkçülük ülküsü her zaman bir kor halinde yanmaktadır. Bunun bütün Türklüğü saracağı zaman elbette bir gün gelecektir. Bugün Türkçülük o kadar güçlü değilse bunun sebepleri memleketin durumundan, aydınların yozlaşmasından ve siyasilerin değersizliğindedir. Partizanlığın din haline geldiği; Nurculuk ve Moskofçuluk gibi geri ve hain akımların alabildiğine ortaya döküldüğü bir ortamda zaten başka bir şey beklenemez. Türkçülüğün korkunç bir şey olduğunu propaganda ile dört bucağa yayanlar, bunu radyo ve basınla tekrarlatanlar Nurculuğa ve Moskofçuluğa zemin hazırladıklarını idrak edememişlerdir. Daima bir fikre sarılmaya mecbur olan “kişioğlu”, normal ülküsünün kapısı kendisine kapatılınca işte böyle anormale gider; bundan da şüphesiz Türkiye zarar görür.
“3 Mayıs” günü Türkçülerin tarihte ilk defa görülen bir davranışlarıdır. Türkçülüğün, düşünceden harekete geçmesidir. “Bir gösteriden ne çıkar? Bu da anılmaya değer mi?” diye düşünenler bulunabilir. Bugünün kanunları himayesinde, anayasaya ve her türlü hürriyetlere dayanarak nümayiş yapmak kolaydır. Nitekim dünya şimdi ucuz kahramanlarla dolup taşıyor. Fakat Türkiye’de koyu bir istibdadın hüküm sürdüğü, “Kanun”un “beş telli bir saz” olduğu çağlarda, polisin insanları tevkif ederek keyfi istediği kadar alıkoymak yetkisine sahip olduğu yıllarda bunu yapmak, yapabilmek gerçekten bir yürek ve inanç meselesidir.
3 Mayıs 1944 günü Ankara’daki Yüksek Öğrenim gençleriyle bunlara katılan liseler ve halktan toplanan birkaç bin kişilik bir grup, komünistlerle onların koruyucusu olan o zamanki Milli Eğitim
Bakanı Hasan Ali Yücel aleyhinde bağırarak bir yürüyüş yaptılar ve üzerlerine yürütülen atlı ve motosikletli polislerle çarpışarak zorla dağıtıldıktan sonra yüzlercesi tevkif edildiler. 3 Mayıs büyük ıstırapların başlangıcı ve kaynağı olan bir gün olduğu halde bir dönüm noktası, bir benimsenmiş gündür. O günkü yürüyüş “daimi başarı ve zafer” ninnileriyle uyumuş, uyuşturulmuş olan milleti ve Meclisi dehşetle uyandırmış, bu uyanıklık daha sonra gördüğümüz şuurlu antikomünist hareketlere yol açmıştır.
3 Mayıs bir kâbustan silkiniştir. Daha sonraki yayınların da belgeleriyle ortaya koyduğu gibi
Komünistler bazı bakan ve mebuslardan himaye görerek, bazı satılmış kalemlerin teşviki ile harekette idiler. Köy Enstitüleriyle, liselere sokulan öğretmenlerle, üniversitedeki sabıkalı profesörlerle Türkiye’yi bir Marksist ihtilale hazırlıyorlardı. Bütün bunları önleyen şey, 3 Mayıs 1944 günü birkaç bin meçhul gencin yaptığı sert yürüyüş olmuştur. Bundan dolayıdır ki 3 Mayıs bizim günümüzdür. 3 Mayıs bir ruhtur. Bu günkü parti dincilikleri, Nurculuk ve Moskofçuluk safsataları geçecek ve ortada yalnız 3 Mayıs yürüyüşünü yapan Türkçüler kalacaktır.
Bu yürüyüş devam ediyor. Türk orduları ata ruhlarının dolaştığı Altay ve Tanrı Dağları eteklerinde geçit resmi yapıncaya kadar devam edecektir.
Ötüken, 15 Mayıs 1965, 17. Sayı.
Kuloğlu
Latest posts by Kuloğlu (see all)
- Muzaffer Sarısözen’in Hayatı - 1 Şubat 2021
- İmar Barışı Rezaleti: Suç Kimin? - 5 Kasım 2020
- The Life of Martyr Honorary Consul-General Orhan Gündüz - 1 Kasım 2020
- Kırım ve Edebiyat - 9 Eylül 2020
- Cengiz Dağcı ile Son Röportaj - 5 Eylül 2020