–Meçhul Arkadaşlara-
“cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben vursam kendimi vuracaktım”
Attila İlhan
Küçük bir taşranın küçük heyecanları…
Masum Anadolu çocukları gördüm. Büyümek, yetişmek, faydalı olmak istiyorlardı.
İçine doğdukları toplumla kavgaları vardı. Derinlerde bir kavga. Dışa vurulmayan.
İçine doğdukları topluma aşıklardı. Derinlerde bir sevgi. Dışa vurulmayan.
Bir gün bu kavgalar, bu sevdalar gün yüzüne çıkacaktı. Anlaşılmak istiyorlardı. Anlaşılmanın yolunun anlamaktan geçtiğini bilmeden. Seslerini duyurmak dilekleri vardı. Dinlemeden konuşmanın değersizliği umurlarında değildi.
Küçük bir taşranın küçük telaşları…
Masum Anadolu çocukları gördüm. Yaşamak istiyorlardı. Yaş almışlar fakat yaşayamamışlardı.
İçinde büyüdükleri toplumla kavgaları vardı. Dile vurdukları ama hamle yapmaya çekindikleri kavgalar. Derinde değil suyun yüzeyinde. Ellerini uzatsalar tutacaklar. Ellerini uzatsalar düşecekleri kavgalar…
İçinde büyüdükleri topluma sevdaları vardı. Yıllar yılı tükettikleri yalnız dillerinde kalmış sevdalar. Anlaşılmak istiyorlardı. Anlamak da istiyorlardı. Seslerini duyurmak kaygıları derin bir kayıtsızlığa dönmüştü. Bolca duyuyor fakat dinlemiyorlardı.
Küçük bir taşranın büyük sessizliği…
Masum Anadolu çocukları gördüm, hiç yoktular. Ölüp gittiler bu diyardan.
Yaşayamadılar. Hakkıyla kavga edemediler. Hakkıyla sevemediler. Anlaşılmak kaygıları boşa düştü. Anlamak desen, vakitleri yetmedi. Sesleri zaten taşrada kayboldu, gitti. Dinlemeyi öğrendiler bir tek. Dinleyerek öldüler. Kendilerine önemli şeyler vaaz eden hatipleri dinleyerek öldüler. Hala mezarlıklarda mukim fakirhanelerinde dinliyorlar. Kıyamete kadar dinleyecekler.
Bu bir coğrayfa kanunudur. Demografi, tarih ve içtimaiyat eşlik eder.
Mağduriyet, yalnızlık ve kimsesizlik…
Ayrılık, yoksulluk ve ölüm…
Ölüm! Bozkırın tek değişmez yasasıdır.
Ve Türkler bu yasayı Anadolu’ya taşımıştır.
Hareket edememenin verdiği sıkıntı taşranın havasına yansımıştır. Yansıma, esrarlı bir ayna gibidir. Karşısında olanlar hem silüetlerini görür hem de kaybolurlar! Böylece kaybolan çocuklar gördüm. Esrarlı aynanın diğer tarafına göçtüler.
Bu bir toplum yasası mıdır ? Hayır, bu bir cinayettir. Attila İlhan’ın, kör kayıkçının ve benim gördüğüm bir cinayet.
Attila İlhan gitti. Öyle anlaşılıyor ki, kör kayıkçı da öldü.
Bir ben kaldım her şeyi gören. Sesim boşlukta kalmadan kağıtla zapturapt altına aldım.
Hiç yaşamamış ve yaşamayacak çocuklar! Merak etmeyin isminizi telaffuz eden var…
Kut’lu bayramlar dilerim.
Fırat Kazganoğlu
Latest posts by Fırat Kazganoğlu (see all)
- Otobiyografik Bir Veda - 11 Aralık 2020
- Türk Ansiklopedisi’ndeki Kür Şad Maddesi - 24 Eylül 2020
- Nostaljik Bir Turancılık Hikâyesi – Cemiloğlu’nu Şehid Zannetmişlerdi - 10 Eylül 2020
- Abdülcemil Kırımoğlu’nun Kaleminden Alparslan Türkeş - 6 Eylül 2020
- Feyyaz Uçar’ın Süleyman Seba’ya Mektubu - 18 Ağustos 2020
You may also like
-
TÜRK HALK MASALLARINDA HAYVAN MOTİFLERİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME
-
Türkçe Eğitiminde Dijital Öykü Kullanımının Öğrencilerin Yaratıcı Düşünme Becerilerine Etkisi Üzerine Alan Araştırması
-
KISACA ZEKİ VELİDİ TOGAN
-
Konuşma Temel Dil Becerisinin Kaygı, Öz Yeterlilik ve Tutum Başlıkları Altında Değerlendirilmesi
-
POPÜLER TÜRK ÇOCUK ROMANLARINDA (1980-2000) “ÇOCUK”