Terörizmin Siyasi Fantazyaları

PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan, önce 2 Mayıs ardından 22 Mayıs’ta olmak üzere iki kez avukatlarıyla görüştü. Kendisinin lisedeyken “Tanrı olduğunu” keşfeden, şahsının tartışılmaz “önderliğinde” demokratik kurumlar(!) inşa eden Öcalan bu vesileyle engin görüşlerini “Türkiye halklarına” aktarmış oldu.

Her köşeye sıkıştığında kendi sapık görüşlerini paylaşan arkadaşlarını harcamaktan çekinmeyen Öcalan’ın açıklamaları sonucu açlık grevi ve ölüm orucu gerçekleştiren tutuklu teröristler bu fiillerini sonlandırdı.

Hukuki olarak tutuklu değil hükümlü bulunan bir mahkumun avukatlarıyla görüşmesine gerek olmaz. Üstelik bu görüşmelerde Öcalan’ın hukuki durumu da konuşulmamıştır. (Fiili durumu konuşmuşlar. Fiili durumu burada da hukuki duruma çevirmek isterler mi? Ne dersiniz?)

Öyleyse bu avukatlar İmralı’da ne arıyor?

Biz bu meseleyi irdelerken, bir başka terör mahkumu Edirne F Tipi Cezaevi’nden baş uzattı: Selahattin Demirtaş. 34 adetTürkiyeli aydın” tarafından sorulan çanak soruları cevapladı. İçerikten anlaşıldığı kadarıyla; cezaevinde çok sayıda kitap okuyabilen Selahattin heval, roman hazırlıkları yapıyormuş. (Yine mahpusluğu esnasında iki de öykü kitabı yazmıştı.)

34 adetTürkiyeli aydının” sorularını yanıtlayabildiğine göre; bu adam neden içeride tutuluyor? Dışarıda olup da işleyemeyeceği hangi fiilden men ediliyor?

Yine İmralı’da yapılan avukat görüşü ve Edirne’deki “kitap söyleşisi” bir noktada “ortaklaşıyor“: Öcalan soy isimli soysuzun “sayın” sıfatıyla takdim ve taltif edilmesi.

Burada, İsmet Özel’in “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır” vecizesine atıf yapılacak bir durum yok. Bu herifler bizi net bir şekilde duyuyor. Uyuzluğuna böyle davranıyorlar.

Neden?

Dünya’nın tamamında  (hiç hissettirmese dahi Türkiye’de Dünya’ya dahil) geçerli bir kural vardır: Cezaevleri yıkıcıdır. Özellikle terör örgütleri açısından.

Mahkûmun dış dünyayla irtibatının kesilmesi, yaşanan yalnızlığın sorgulamaya dönüşmesi, içeride uygulanan “rehabilitasyon” militanı yavaşlatır. Hayatın yavaşlığı ve eylemsizlik hali ise örgütten dışlanmayı getirir. Bunun kitle psikolojisi halini alması, örgütleri zora sokar ve bazen dağıtır.

PKK bu kurala istisna değildir. Cezaevinde “sorgulayan” adamlarını temizleyip suçu devlete atmaları teamüldendir. Yahut dağda veyahut da şehirde aynı sebepten elemanlarını infaz etmeleri vaka-ı adiyedendir.

PKK bu gerçeği kabul etmez. Kendilerinin “Dünya üzerinde cezaevlerini etkisizleştiren biricik örgüt” olduğunu savunurlar.

Öcalan’a televizyon ve pembe oda hizmetinin sunulması, F tipi cezaevinde mahkûm Demirtaş’a “ketıl yardımıyla” twitter mitingi düzenletme gibi faaliyetlerin devletimizin koordinasyonuyla gerçekleştirilmesi Apocu kopilleri haklı çıkarmaz.

Çünkü; “Canlı bombayı kendini patlatmadan tespit edemeyen” devletimizin kafası karışıktır. (Allah zeval vermesin.)

Lisede “Tanrılığını” keşfeden zevzeğin ise herhalde kafa karışıklığı yaşayacak hâli yok. Pırıl pırıl bir zeka…

PKK; propagandasını sürdürüyor, gemisini yüzdürüyor anlayacağınız.

Peki, devlet neden teröristlerle görüşülmesine müsaade edip, terörizme siyasi cezaevi fantazyaları yaşatıyor?

İşte kafaların karıştığı yere geldik. “Açlık grevlerini bitirmek için devlet Apo’yu kullanıyor” diyenden, “İstanbul seçimlerini” öne sürene, “Yeni Çözüm Süreci’ni” iddia edenden “Suriye meselesini” dile getirene ve “Eyalet sisteminin ön hazırlıkları” yorumuna dek, skalamız geniş.

İstediğinizi seçin, memlekette -halen ne olduğu çözülemese de- hürriyet var.

Seçmeden önce 1 Mayıs günü Mitch McConnell’e (Amerikan Senatosu Çoğunluk Lideri) sunulan ve Amerikan kongresindeki Suriye Çalışma Grubu tarafından hazırlanan rapora dikkatleri çekmek isteriz.

Rapora göre; “ABD askerlerini çekmemeli, Suriye rejimine siyasi-iktisadi ambargoları artırmalı, Suriye’deki ABD askerleri Türk ve Kürt kuvvetleri arasında barış gücü olmalı ve Türkiye PKK ile çözüm sürecine teşvik edilmeli“.

Kürt kuvvetleri dediği; YPG/PKK.

Tüm bunları alt alta yazıp bir sonuca varmak için henüz erken. (Belki de çok geçtir.) Türk milleti de zaten öyle yapıyor. Pek iplemiyor yani…

Fakat bir itiraz yapmamız gerekli. Teröristle görüşülüp terörizmin cezaevindeki fantazyalarına vesile olmak İslam şeriatında yer almaz.

Neden İslam şeriatı diyoruz? Türk töresini bilmeyen, yasa-anayasa tanımayanlara neyden bahsedelim?

Öcalan gibi  (veya Fethullah) terör örgütü kurup binlerce insanın canını aldıktan sonra “evrensel insan haklarından” mı?

Hayır. İnsan haklarını müdafaa işini teröristlere bırakmıyoruz. Herkese “anladığı dilden” konuşuyoruz.

Meseleyi, meseleleri takip etmeye devam edeceğiz…

Türk’çe bakın, Zafer’le kalın! 

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Fırat Kazganoğlu

Meçhul bir zamanda doğdu. Muammaya müptela. Türkçü. Yazar.