ŞİMDİDEN GEÇMİŞ ZAMAN
sana bakarken, ağlardım merhametten alnıma atılan hüznün kertikleri,çoğalırdı mısralar,anlaşılmaya güç yettirremezdi mürekkep,parmak uçlarımı morartırdı omzumda;
sana bakarken, ağlardım merhametten alnıma atılan hüznün kertikleri,çoğalırdı mısralar,anlaşılmaya güç yettirremezdi mürekkep,parmak uçlarımı morartırdı omzumda;
suyundan saydamlaşmış rengi tuza çalmış yosunlu yastığı sıktım yüzebilirdi balıklar görmeseydim sulu gözlerime ağ atanları
çatlak ruhumdan şiir sızamadığında oklar ıslıklarını çalar en matemlisinden temren ellerinde baldıran zehri taşır karışır
gecenin elinde parmaklarının boğumundan tesbih allarından setre geçirmiş kirpiklerimin yakasına beyazını temizleyecek sabrı çekiyor
Kâdim dostum Şeyma Ersoy’a Kırkımın Çıkış Yönü Efnan kitaplara el sür en mukaddesten başla
Delinen Dağ Temennisi Sen kaçınılmaz sondan başlangıçlar isterken Gök bunalıp of çekende yeryüzü dümdüz olacak
Ay bıyıklarını şekil almış. Ben elimde jiletle vedânın şeklini ki, Ağzımdan çıkmayan kahve lekesiyle, Gezdim
Ecel vaktini şaşırır, mevta olur hüsnünden Dil veba olur, mahrum kalsa zikrinden. Tarafından vurulmamın, nasibim
Özbekistan’da bulunan Semerkant şehrinin Mâtürîd köyünde doğması ile Mâtürîdî ismini alan Ebu Mansur el-Mâtürîdî birçok