“Ülkenin kanayan yarası” diye başlanan cümlelerle birlikte akıllara birçok konu başlığı gelmektedir. Ben ise burada aklıma takılan ve gerçekten gözlerden kaçtığını düşündüğüm en önemli konuyu dile getireceğim. “Televizyon”.

Türkiye’de dizi süreleri -reklamlarla beraber- en az 3.5 saat sürmekte. Avrupa ve ABD’de ise -yani Batı dünyasında- bu süre 45-60 dakika civarında seyretmekte. Hergün Survivor denen saçmalık bizlere dikte edilmekte. “Acun bir projedir. Hükümet desteğiyle kredi verilip, kanal aldırıldı” gibi cümleler kurduğumuzda ise “vatan haini” ilan ediliyoruz. Asıl bu safsatalara laf etmeyenler haindir!

Netflix’te yayınlanan yabancı dizilere bakıldığında, Türk dizilerinde olduğu gibi şehvet ve arzu uyandıran bakışmalar dizi içerisinde “bir saat” sürmüyor. Zaten dizi süresi 45 dakika. Zengin oğlan-fakir kız, holdingler, lüks yaşamı merkez alan, tüketimi özendiren bir tane diziye rastlayamazsınız, varsa da bir elin parmağını geçmez. Bizde her sene 30 tane dizi çıkıyor! Sorarım size; kaçında bilimi, teknolojiyi özendiren, hiç değilse bile bilimi, teknolojiyi anlatan senaryo-hikaye var?

“Devlet bu duruma müdahale etmeli!” dediğimizde, “yasaklansın” demedik. İyi bir planla, dönüştürülsün, yeniden kurgulansın dedik. Ana kanalların %80’i hükümetin elinde. Bunu çok rahat yapabilir ama malesef azgınlık boyutu her sene artıyor. Bir nesil, bu saçma “çarkın” elinde kaybediliyor, yozlaştırılıyor. Ve eğer böyle devam ederse önümüzdeki 100 seneyi de kaybedeceğiz. Bu durum “%99’u Müslüman olan bir ülkeyiz.” “Vatan, millet, Sakarya!” gibi söylemleri olan bir millete yakışmıyor. Özümüzde ne isek, hal ve tavrımızda da onu sergilemekle yükümlüyüz.

O yüzden elimizden geldiğince sesimizi çıkarmaya devam etmeli ve bildiğimiz doğruları söylemekten çekinmemeliyiz.

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.