annemin pazar harçlığına eli değince bereketlenir
üç kuruş bin yetimi doyurur bin öksüzü giydirirdi
ben faturaların nabzını tutan babaların hüznünden
belgesiz yaşayanlardan tüten isyan kokusundan
korkusuyla altı delik ayakkabıların hakkından
cebine ceset atan mahlukların sel baskınından
beni darp eden hallerle gülüşünün dizine gelirim
bunca zelzeleden, bereketi kovulmuş yüzlerden
görür gözüm sayende kırıkların doyurduğu çiçeği
cımbızlara sır vermeyen suskun dilim,gevelemeden
sana gevezeleşir,gözüm gördüğü tüm güzellikleri
seçkin cümlelerin arasındaki sesle anlatmak ister
çünkü sen gülünce de bereketlenir yoksul bulgur
sitemkâr, suçlu yüzümün ifadesini bir sen alırsın
bir sen anlarsın çizgileri sildiren pusulanın nazından
beni sen vardırdın tokmak sesi nergis kapıya
yüzün akarnurdan görünmezdi vardığımda
bu seni okumaksa bunu bilmekten de öteydim
kemiğinden köprülerle geçirdiler beni yanına
hasırdan yelekli kestaneden renkli doru atlarıyla
elim kalkmayan başımı kaldıran bir değnekti
temizlediler bedenimi hazırlanışım sana değmekti