Ne zaman başladı bizim hikayemiz? İşte bunu bilmek, hatırlamak biraz güç olabilir. Ama hafızalarımıza yer eden gerçekliklerle dolu, şanlı tarihimize anekdot olmuş yaşanmışlıklarla, bizim çocukların hikayesinin devamını anlamak ve anlatmak vazifesi düsturuyla “nasıl yaşandı bizim hikayemiz?” sorusuna cevap aramak, üzerine konuşmak çok da zor olmayacaktır.

Bu hikayede bizim jenerasyonun canını en çok yakan kısım zannımca Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehadeti olmuştur. Evet bu hikayenin ana kahramanlarından biri de şehit fotoğraflarına bakarak “acaba bir gün burada bizim de fotoğrafımız olur mu?” sözleriyle içini döken ve sonrasında o fotoğrafların yanında kendisine de yer ayrılan, Ülkücü Harekete sertaç olan yiğit bir uç beyi…

Peki nasıl oluyor da 21. Yüzyılda bir eğitim yuvasının, bir üniversitenin ortasında bir hareketin temsilcisi, bir vatandaş, bir öğrenci canice katledilebiliyor. Nasıl oluyor da Devletin imkanlarının -geç gelen ambulansın, yaralı olduğu halde alınmayan polis arabasının- yetersizliği bir yiğidin canına mal olabiliyor?

1968 de Ruhi Kılıçkıran ağabey bizim çocukların canını ne kadar yaktıysa 2015 de Fırat reis de canımızı o kadar yaktı. Bu hareketin Ruhi Kılıçkıran’ı Dursun Önkuzu’su  Süleyman Özmen’i bitmez diye haykırırken . Ege üniversitesini vatan hainlerine dar etti Fırat. İşte o sebeple kaderi de o çok sevdiği, hayranlık duyduğu ağabeyleriyle bir oldu, şehadet oldu.

Mustafa Pehlivanoğlu’nun idamdan önce mektubuna eklediği ”Mustafalar ölür Allah davası ölmez”  sözünün 21.yüzyıla yansıması oldu Fırat.

Bizim çocukların hikayesine insanın en değerli varlığıyla canıyla eşlik etti, Yaşarken her zerresiyle hizmet ettiği hikayeyi şehadetiyle süsledi Fırat.

Fırat Yılmaz Çakıroğlu bu hikayede toprağa düşen kanımız, Ülkü fidanımızdı. Ege Üniversitesini terör örgütü sempatizanlarına ve hain teröristlere dar etmiş, mücadelesini kanıyla süslemiştir. Bizim bağrımızı, en hafif tabirle cehennem ateşi gibi yakmış, kavurmuştu.

Ardında yasla bıraktığı kardeşleri onu asla unutmadı. Vallahi de unutmayacak.

Bu hikayenin başka başka yerlerde, başka isimlerle devam edeceğinden de zerre şüphemiz yoktur. Çünkü bu hikaye asırlardır süren, Türk Milleti’nin ve Türk Devleti’nin varlık mücadelesinin hikayesidir. Bizler bu hikayedeki yerimizden caymak, vazgeçmek, yılmak haklarına sahip değiliz. Enver paşanın Türkistan topraklarında yalın kılıç cenk ettiği, Başbuğ Alparsan Türkeş’in tabutluklara girdiği, Ağabeylerimizin canını verdiği mücadelede ardımızı dönüp gitmek haddimiz olmadığı gibi bir Türk evladı olarak geçmişimize ihanet etme hakkımız da yoktur ve asla olmayacaktır.

Bizim çocukların hikayesini yarıda kesmeye çalışanlar her zaman olduğu gibi yine varlar, var olmaya da devam edecekler. Fakat bilmeliler ki bu hikayenin kahramanlarını hiçbir şeyle yıldıramadıkları gibi, ölüm korkusuyla da caydıramayacaklardır. Bu hikayenin sonundaki zafere ulaşana kadar da bizim çocuklar var olacaklar.

 

“O çocuklar birer birer gittiler

Soylu sevda türküleri dudaklarında

Saçlarında kurt nefesi rüzgarlar

O çocuklar birer birer gittiler”

DİLAVER CEBECİ

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Salih Yozgat

Latest posts by Salih Yozgat (see all)

You may also like