Doğu Türkistan, uzun zamandan beri Çin işgali altında bulunan bir ülke. Turan coğrafyasının doğu ucunda bulunan en büyük ve kalabalık Türk bölgesi.
20-25 milyon arasında tahmin edilen nüfusuyla; Türkiye ve Güney Azerbaycan’dan sonra en çok Türk’ün yaşadığı yer.
Coğrafî olarak bakıldığında 5 ayrı devletle sınırı var. Bunlar; batısında Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan, kuzeyinde Rusya, kuzeydoğusunda Moğolistan.
Doğu Türkistan’ın doğusunda Çin yer alırken, güneyinde yine tartışmalı bir bölge olan Tibet var.
Çinliler Doğu Türkistan ülkesine “Şincan-Uygur Özerk Bölgesi” adını veriyorlar. Şincan “fethedilen topraklar” demek.
Çevresinden merkezine doğru odaklandığımızda Doğu Türkistan’ı tam ortadan bölen bir dağ silsilesiyle karşılaşıyoruz: Tanrı Dağları.
Tanrı Dağları’nın kuzeyinde yer alan yerler; sanayileşmiş, yer altı kaynakları zengin ve şehirlileşme oranı yüksek bölgeler. Urumçi ve Gulca gibi bizim kamuoyu tarafından da bilinen şehirler bu bölgede yer alıyor.
Doğu Türkistan’ın kuzeyi olarak tabir edebileceğimiz bu meskenler, Çin kolonizasyonunun en fazla hissedildiği yerler. 1948’den beri bu şehirlere yerleştirilen Çinliler yüzünden demografi ciddi ölçüde değiştirilmiş durumda. Öyle ki, Urumçi kentinde Türk nüfusu Çin nüfusunun üçte birine tekabül ediyor.
Çin, sanayileşmiş bu bölgede oluşan iş kollarına Çinlileri yerleştiriyor. Ülkenin tarihi sahibi olan Türkler ise -gönüllü asimilasyona tabii olanlar hariç- ya ikinci sınıf işlerde vasıfsız olarak çalıştırılıyor ya da işsiz bırakılıyorlar.
Tek başına Çin’in enerji ihtiyacının 1/3’ünü karşılayan bu bölgedeki yer altı kaynaklarını da Çinliler çalıştırıyor. Açık bir emperyalizm söz konusu. “Fethettikleri toprakların” etinden ve sütünden faydalanıyorlar.
Tanrı Dağları’nın güneyinde yer alan kısım ise; daha çok tarım ve hayvancılığın yapıldığı kırsal bölgeler. Kaşgar şehri burada yer alıyor. Fakat şehirlileşme ve sanayileşme az. Buna paralel olarak sivil Çinli sayısı da az.
Denilebilir ki, bu bölgede geleneksel Türk yaşantısı sürdürülüyor. “Sivil” Çinli sayısının az oluşu, “asker” Çinli sayısının fazla oluşu sonucunu doğuruyor.
Kuzeydeki şehirlerde modern teknolojinin en üst imkanlarını seferber ederek Uygur Türklerini yakın markaja alan Çin yönetimi, güneydeki şehirlerde ve köylerde “eski yöntemleri” uyguluyor.
Başta milliyet ve din olmak üzere baskılanan Doğu Türkistan Türkleri’nin bir kısmı radikalizme kayıyor. Eline geçen ilk fırsatta ülkeyi terk edip “cihad etmeye” gidenler var. Çin devleti Doğu Türkistan’ı her ablukaya aldığında “radikalleri” bahane gösteriyor. Fakat sayıları 20-25 milyon arasında olan Doğu Türkistan Türkleri’nin içinden çıkıp teröre bulaşanların sayısı 20 bini aşmıyor.
Çin neden “pire için yorgan” yakmayı göze alıyor?
Başka bir atasözüyle açıklayacak olursak “amacı üzüm yemek değil bağcıyı dövmek” de ondan.
Doğu Türkistan Çin’in ciddi miktardaki enerji ihtiyacına çare oluyor. Bu yüzden Çin, Türklerin isyan çıkarmasını engellemeye çalışıyor.
Doğu Türkistan’ın batısında iki Türk devleti var: Kırgızistan ve Kazakistan. Sınırın Doğu Türkistan tarafında hem Kazak Türkleri hem de Kırgız Türkleri yaşıyor. Çin bu devletlerin Doğu Türkistan’ı desteklemesinin önüne geçmek için Doğu Türkistan Türkleri’ni eziyor. Böylece Kırgızistan ve/veya Kazakistan, Doğu Türkistan Türkleri’ne yardımcı olursa, başına/başlarına ne geleceğini anlıyor.
En önemlisi Doğu Türkistan, Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” ismini verdiği projede hayati bir rol oynuyor. “Bir Kuşak, Bir Yol” Çin’in eski İpek Yolu üzerinde kurmayı planladığı ticaret amaçlı ulaşım yolunun ismi. Doğu Türkistan ise bu rotanın merkezi. Anlayacağınız, bu rota Doğu Türkistan’dan geçmezse proje çökecek. Devletin geleceğini bu projede gören Çin Komünist Partisi yöneticileri “sürprizle” karşılaşmak istemiyor. Doğu Türkistan Türkleri, “Bir Kuşak, Bir Yol” projesi uğruna takibata uğrayıp, asimile edilmeye çalışılıyor.
Bu kadar baskıya uğrayıp, bu denli -uluslararası kamuoyu nezdinde- yalnız bırakılmışken bile Çin onları asimilasyonda istediği başarıyı yakalayamıyor.
Her millet “mankurt” çıkartır. Bir kısım Uygur Türk’ü de mankurtlaştırılmış vaziyette. Ama çoğunluk; gerek gelenekleri, gerek yasayışları, gerekse de düşünce tarzları dolayısıyla Çin’le uyuşmuyor.
Atatürk’ün veciz ifadesiyle “kanındaki cevher-i asliyi” keşfetmiş bulunan Uygur Türkleri ise maalesef çok yaşamıyor.
“Devletsiz” olmanın acısını her gün çeken Doğu Türkistan Türkleri’nin hali bizim için ibret vericidir.
“Doğu Türkistan bizim neyimiz olur?” diye sormuştuk. Bazıları kabullenmek istemese de öz be öz kardeşimiz olur.
Ve kardeşlerimizin, soydaşlarımızın meseleleri bizim meselelerimizdir!
Turan coğrafyasını batısından doğusuna kadar bir bütün olarak anladığımız gün Türk’ün “makus talihi” , ikinci kez olmak üzere, yenilecektir.
Ne mutlu Türk’üm diyene!
Fırat Kazganoğlu
Latest posts by Fırat Kazganoğlu (see all)
- Otobiyografik Bir Veda - 11 Aralık 2020
- Türk Ansiklopedisi’ndeki Kür Şad Maddesi - 24 Eylül 2020
- Nostaljik Bir Turancılık Hikâyesi – Cemiloğlu’nu Şehid Zannetmişlerdi - 10 Eylül 2020
- Abdülcemil Kırımoğlu’nun Kaleminden Alparslan Türkeş - 6 Eylül 2020
- Feyyaz Uçar’ın Süleyman Seba’ya Mektubu - 18 Ağustos 2020