TÜRK MİMARİSİ YOKTUR: YOK EDİLMİŞTİR

 “Külgen başkalardır, yığlayan menem,
Oynagan başkalardır, inlegen menem.”

Tarihin karanlık sayfalarını karıştırdığımızda Türklere yapılan işkenceler, sürgünler, katliamlar, soykırımlarla dolu olduğunu görürüz. 20. Yüzyıl özelinde yapılan araştırmaya göre dünyada 170milyon insan katledilmiş, bunların 110 milyonu komünist rejimin kurbanı olarak tespit edilmiş hatta bunların 60 milyonu Türk olduğu belirtilmiştir. Türkler ne zaman “sakinleşmiş” o zaman sistematik olarak zulme ve soykırıma maruz kalmıştır. Bunlara ek olarak da kültürümüzü, tarihimizi yok etmek için tüm çaba düşman eller tarafından gösterilmiş bunu yapanlar şeref madalyası taşır gibi sergilemekten de geri durmamıştır. Bugün Türk Cumhuriyetlerinde hemen hemen kimin kapısını çalsanız bir yakını SSCB döneminin işkencelerine maruz kalmıştır. Hatta günümüzde Doğu Türkistan’da, Kırım’da, Irak’ta, dünyanın her yerinde gerek fiziki gerek zihni pek çok türde şiddete ve baskıyı yaşayan soydaşlarımız var. Bizler bu sayımızda onların sesi olacağız ki bu fısıltılar çığlık olsun ve dünya Türk’ün sesini duysun.

“Mimarlık ev ile başlar” cümlesinin haricinde mimarlık “ben burada vardım” demektir. Mağaraya bırakılan o soyut resimler de bunun başka bir örneğidir. Türklerin gittiği mekanlarda bıraktıkları izlere çokça şahit olduk.  Türk dünyası dediğimizde kavramımız geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Bu coğrafyada çadırlar, kurganlar, stupalar, türbeler ve kümbetler gibi pek çok mimari yapıya rastlamak mümkündür. Örneğin Türk çadırının günümüzdeki yansıması pek çok akademisyen tarafından türbe-kümbet olduğu kabul görmektedir. Esir Türklerin üç ana noktasındaki mimari izlere değineceğiz. Kırım-Doğu Türkistan ve Irak.

Kırım, Karadeniz’in kuzeyinde yer alan bir yarımadadır. Bugün işgal edilmiş bir Türk toprağıdır. Kimmerlerden Moğollara, Cenevizlilerden Ruslara pek çok devletin kontrolü altına girmişse de dillerini muhafaza etmiş ve bu kontrolden dolayı pek çok tarihi yapı yapılmıştır. Bu sebepten ötürü Kırım mimari olarak ne kadar zenginse, başka devletler tarafından da o kadar yıpratılmıştır. Kırım mimarisi de diğer ülkeler gibi geçmişten günümüze kurulan uygarlıklardan oldukça etkilenmiştir. Akmescitin güneydoğusundaki Petrovskiy vadisinde, İskit kralı Skyluros tarafından kurulmuştur. Neapolis Antik kenti İskitler’in merkezi olmasına karşın burada antik Yunan etkisi olduğu söylenmektedir. Kentte bulunan antik mezarda 72 hanedana ait mezar bulunmaktadır. “Ayakları düşsel yaratıklar biçiminde oyulmuş bir sandukanın izleri askıçelenkler, Akanthos yaprakları ve çiçeklerle süslüdür. Burada ayrıca İskit silahları ve takıları ele geçmiştir.” Devam eden kazılarda kare planlı odalara rastlanmıştır. İskitlere ait ava gidiş, ok atma sahneleri, silah gibi pek çok alet ve süslemeye rastlanmıştır.

Kırımla ilgili çoğu bilgiye Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinden ulaşmaktayız.  Evliya Çelebi burayla ilgili “Kırım Vilayeti’nin Kahkaha Kalesi olan Mankup (Mankop) Kalesi’ne geldik. Ceneviz keferesi yapısıdır. Bayezid Velî Han zamanında Gedik Ahmet Paşa fethidir. Kale muhasara ile alınabilecek iken hücum ile yedi bin yeniçeri kırdırdığı için Gedik Ahmet Paşa katledilmiştir. İç kale kapısından doğuya yüz adım yerde Bayezid Velî Camii vardır. Üzerindeki tarihi 1056 (1646?) dır (Bu tarih de Evliya Çelebi’nin Kırım seyahatinin devridir, Sultan Bayezid Velî’ye uymaz). Bu camiden aşağıda bir müslüman mahallesi, bir mescidi, yüz evi, bir küçük hamamı, iki çeşmesi vardır.” Demiştir. Karatay Türklerinin önemli merkezi olan bu kale kutsal yerlerden bir tanesidir. Mankup kalesi çevresinde çokça Karatay Türk’ü yaşamış ve kösele işiyle uğraşmışlardır. Mankup köselesi çok meşhur bir ürünmüş.

Kebir Camii bugün Simferopol olarak adlandırılan ama Akmescit diye bildiğimiz başkent ile ilişkili olduğu düşünülen bir camiidir.  1508 yılında Hacı Abdürrahim Bey tarafından yaptırılmıştır  I. Mengli Giray tarafından Hacı Abdürrahim Bey’e bahşedilen arazi üzerinde inşa edilmiştir. Camii ile ilgili bilgileri üzerinde bulunan kitabeden öğrenildiği aktarılmaktadır. Mimari yapısı Osmanlı mimarisine benzetilmektedir. Mimarının kim olduğu bilinmemektedir. Kebir Camii dönemin komünist rejimi tarafından çokça tahribata uğramıştır. Bir dönem hamam olarak kullanılan camii, 70lerde pornografik baskıların kullanıldığı bir matbaa haline getirilmiştir. Kırım Türkleri vatanlarına geri döndükleri zaman camiye çevrilmiştir. Şehir merkezindeki tek camii olmasından dolayı ihtiyacı karşılayamamaktadır. İşgalcilerin günümüzde bile bu camide namaz kılan halka rahat vermediklerini bilmekteyiz.

Mimar Sinan tarafından yaptırılan Han Camii (KEZLEV) Kırım’da bulunan Türk Eserlerinin en önemli örneğidir diyebiliriz. Mimar Sinan’ın Kırım’a yaptırıp günümüze ulaşan tek eseridir.  I. Devlet Giray Han, Kazan Rusların eline geçtiği zaman Moskova seferine çıkıp Rus Çarı IV.Ivan‘ı vergiye bağladı ve daha sonra İstanbul Fatih Cami’nin bir küçük benzeri olan bu camiyi yaptırdı. Mimar Sinan dört paye üzerinde bir orta kubbe, mihrap tarafında aynı çapta bir yarım kubbe ve yanlarda üçer küçük kubbe ile, İstanbul’da Eski Fatih Camii’nin plânını avlusuz olarak, beş kubbeli bir son cemaat yeri ile tekrarlamıştır. Fatih camii ihtişamıyla bilinirdi ve o zamanlarda çokça devlet tarafından duyulmuş veya görülmüştü. Fatih Camii döneminde Süleymaniye Camii daha yapılmamıştı. Mimar Sinan Fatih Camii’nin bir küçük versiyonunu atıf olarak topraklarımız Kırım’a yapmak istemesi aidiyetlik kazandırmak istemesinden olabilir.

Camide iki adet minare bulunmaktadır ve simetrik değildir. Biri doğu kapısına biri batı kapısının kuzeyine doğru dayalıdır. Küçük bir camide Mimar Sinan tasarım yaparken genişlik ve ferahlık hissi uyandırmıştır. Yine Evliya Çelebi; «Gözleve şehrinin kalesi yalın kattır, 40 arşın yüksekliği, dört arşın enliliği vardır. Gözleve kalesinde 24 mihrap (cami) vardır. Onikisi selâtin camiidir, gerisi mahalle mescitleridir. En güzel ve en mükemmel olanı Bahadır Giray (Han) camiidir. Cami ve sanatlı minaresi Mimar Sinan yapısıdır. Bahçesi küçük, cemaatı çoktur. Bahçesinin karşısında bir güzel hamam vardır. Cümleden âli ve mükellef ve mükemmel Bahadır Giray Han Camii’dir. Enine boyuna kıble kapusundan mihraba kadar 150 kademdir (ayaktır). Caminin sol tarafında hanların namaz kıldığı sanat eseri bir mahfil ve cümle iki ser (adet) âmed (yüksek) minaresi vardır. Birini zelzele yıkmış ama sağ tarafında halâ mevcut minaresine hakîr çıkıp seyr ve temaşa edip, inerken yüzbeş basamak saydım ama hakka ki ser âmed minaresi musannadır. Zira Sultan Süleyman Camii’ni İslâmbol’da (İstanbul’da) bina eden Koca Mimar Sinan Ağa bin Abdülmennan’ın kândır. Laâkin bu camie göre haremi küçüktür. Ce-mâat-i kesireye malik bir cami, ferahbahş selâtindir. Bin fersah yerden kubbelerinin kurşunları şaşaa verir. Bu şehrin içinde bu camiden başka mavi kurşun ile örtülmüş kubbeli cami yoktur. Mihrap önünde sultanlar medfundur. Haremine karşı yol aşırı bir hamam vardır kim misli meğer Şam’da Defterdar Hamamı ve Sinaniye Hamamı ola. Camii Nurüddin Sultan sade çatma kiramit örtülü, cami minaresi gayet mevzun ve musannadır.» demektedir.

Cami 1830 yılındaki depremde ciddi zarar görmüş ve minareleri yıkılmıştır. II. Dünya Savaşı süresine kadar tahribatı devam etmiş ve tamiri olmamıştır. Bu süreçte alman işgal kuvvetleri tarafından onarım yapılmıştır. 1944 sürgününden sonra domuz ahırı olarak kullanılmış ve 70lerde propaganda merkezi haline getirilmiştir. Dinsizlik-Ateizm müzesi olarak kullanılmıştır.

Bu sarayda ince kibi kozyaş tamlay,

O haremnin sağ qalğan bir taş çeşmesi,

Mönli-mönli ses çıqara ağlay-ağlay.

Topkapı sarayının küçük ama etkili bir minyatürü olarak nitelendirebileceğimiz Hansaray, günümüzdeki ihtişamını korumaktadır. Pek çok tehlike atlatan ve günümüzde sıkça duyduğumuz Hansaray, Kırım için çok mühimdir. Görünüm olarak özellikle de Topkapı Sarayı’ndan belirgin izler taşımaktadır. İstanbul’da yetişen Kırım Hanlarının geri döndüklerinde İstanbul’da gördüklerini Hansaray’da uygulatmaları etkili olmuştur. Evliya Çelebi Hansaray’ı; “Dört yanı kale gibi dört köşeli, kagir duvarlı bir saray” olarak anlatmakta ve çevresinin beş bin altmış adım olduğunu, dört bir yanında demir kapıların, bünyesinde de darphane, mutfak, kiler, hamam vs. yapıların bulunduğunu belirtmektedir.

Hansaraya girdiğimizde bizi karşılayan kapının adı Demir kapıdır. Saray’ın ikinci avlusuna açılır.  İtalyan mimar Alevizio Novi tarafından yapılmıştır. Rus Çarı’nın daveti üzerine Kırım üzerinden Moskova’ya giden mimar, Kırım’da alıkonulup sarayın inşasında görevlendirilince, Rönesans dönemi özelliklerini taşıyan bu eseri meydana getirmiştir. Kapının kitabesinde ““Bu sarayın sahibi ve bu memleketin hükümdarı, ulu sultan Mengli Giray, Hacı Giray Han’ın oğlu. Allah onu ve onun babasını her iki dünyada korusun. Bu kapı, iki karanın (Avrupa ve Asya) Sultanı ve iki denizin Hakanı (Azak ve Karadeniz), Han Hacı Giray Sultan’ın oğlu Mengli Giray Han emriyle kurulmuştur.” Yazmaktadır. Saray’ın pek çok odası ve alanı mevcuttur. Camisinden bahçelerine detaylı bir çalışma sergilenmiştir. Hansaray bugün hala ihtişamıyla kendini ayakta tutmakta ve Kırım tarihine dilsiz tanıklık eden bir saat eseridir. Kırım’daki mimari birkaç sanat eseriyle anlatılamayacak kadar köklüdür. Türkler tarih boyunca kültürlerini gittikleri her yere götürmüşlerdir. Mimarlık dediğimiz başlık ise geçmişten günümüze Türklerin önemle yaklaştığı bir konudur.  Kırım Türklerinin o dönemde Osmanlı Devleti’nde bulunan mimari eserlerin bir minyatür versiyonunu topraklarına uygulatmasının başlıca sebebi kendilerinin de bu topraklarda yaşayanlarla bir olduğunu gösterme içgüdüsü olarak adlandırılabilir.

Kırım’ın dünden bugüne çektiği acıların şahidi olan bu başlıca unsurlardan bazıları ait oldukları topraklarda ait olmadıkları zulmü görmüşlerdir. Akmescit gibi bir şehrin sosyal mecralarda arattığımızda Simferopol olarak çıkması dâhi oranın kültür mirasına hakarettir.

Kerkük ise çok da bu durumlara uzak toprağımız değil. Türkistan’ın batısından geldiğimizde Kerkük’ün coğrafi konumu, mevsimi bize uygundu ve burayı yurt edindik. Öyle ki burada kurduğumuz devletlerle birlikte bu coğrafyaya çok fazla eser bıraktık. Süreç öyle bir vaziyet aldı ki yabancı devletler burada Türkler yoktu demek için piyonlarını sahaya sürüp eserlerimizi mahvettiler. Erşad Salihi bize “Golan Tepelerinin bombalanması” hakkında oradaki eserlerden ve yok edilme amacından bahsedilen demeç vermişti, hatırlayın. İşin özü budur!

Kerkük’te Taş Köprü ilk yıkılan yapıdır. Kerkük’te bulunan mutasarrıf Necip Reşit adında birisi, Bayındırlık” Müdürlüğüne bu emri vermişti. Bu köprünün Türkler için manevi değeri olmasına rağmen bu köprünün yıkım kararı aldırıldı. Hatta buldukları bahaneye sığınarak yeni köprü inşa edilmesine rağmen kenti tanımayan bu kişilerin yaptığı köprü de çökmüştür. Çünkü o insanlar bu topraklara ait değillerdi ama Türkler bu toprağın ta kendisiydi! Köprü 1954’te yıkıldı ve Türkmenler için matem günü oldu desek yeridir; çünkü köprünün ağzından manzume dahi yazılmıştır. Kerküklüler bu durumu reddetmiş hatta dillerine şu dörtlük bile dolanmıştı:

Kerkük’ün asasına

Kurbanam Hasasına

Taş köprü kurban getti

Aşğalın kasasına

Bu yalnızca köprü özelinde değildi. Zindan Sarayı (İlk saray), İncilli Saray, Mecidiye Sarayı, Redif Kışlası, Aziziye Kışlası, Talim Tepesi, Sanayi Okulu, Kerkük Rüştiye, Sultaniye Okulu…

Kerkük Kalesi… Nerde bir kale orada Türkmenler demişler. 1989’da yıkılmaya başlanan kaleden 480 ailenin göç etmesine dönemin rejimi sebep olmuştur. Oradaki her şeyi yok ekip kendi varlıklarını gösterecek eserler yaptılar. Bu şu demek: “Burada Türkler yok biz varız.”

Doğu Türkistan ise en az kırk yıldır Çin zulmüne uğrayan topraklarımız. Bizim dünya gözüyle o toprakları görmemiz oradaki eserlerimizi canlandırmaktan çok daha kolay olacaktır. Çünkü Çin dünyanın ucuzluk pazarı olmaya devam ettiği sürece Doğu Türkistan’a yapılan zulmü engellememiz daha da zorlaşacaktır. Australian Strategic Policy Institute’ın (ASPI)’nin hazırladığı rapora göre Doğu Türkistan’da 16bine yakın Camii ya ağır hasarlı ya da tamamen yok edildi. Kardeş aile gibi taciz içerikli eylemleriyle fiziksel tacizine devam eden Çin bir milletin kültür hafızasını da yok etmek için var gücüyle çalışıyor. 2018’e kadar ayakta duran, 800 yıldan daha eski tarihi olan Keriya Aitika (Bayram Mescidi) Camisi artık yok. Uydu görüntülerinden de teyit ettiğimiz bu mirası Çin yok etti. Bir diğer yapı ise 500 yıllık mimari eser olan hatta benzer ögeleri taşıyan mimari eserleri ülkemizde de görebileceğimiz bu yapı Kargılık cami. Çok ilginçtir ki bu eserlerle alakalı bir veri maalesef bulamadım. Ne zaman yapılmış, kim yaptırmış ya da neden yapılmış gibi sorularımın cevabı yok.

Koço isimli Uygur Türklerine ait o muhteşem şehirde bugün stupa dediğimiz yapıların en güzelleri bulunur denilirdi. Eski yerleşim yeri olan bu kentte pek çok yazıya rastlamak mümkündür. Uygurlar medeniyetin zirvelerinden sayılabilir; çünkü mimarlık, sanat, yazı vb pek çok konuya eğilmiş ve kendilerini geliştirmişlerdir. Turfan’da Koço ‘ya yakın Türk yapımı olan Bezeklik Budist Manastırının süslemeleri bile Alman ve Rus arkeologlar tarafından çalınmıştır. Yani bu örneklerden sadece ulaşabildiğimizin çok az kısmı; çünkü Çin orayla alakalı veri akışına maalesef müsaade etmiyor. İşkencelerin en net kaynağı tanıklar olsa da mimari eserler hakkında verilerimiz uydu görüntülerinden veya oraya girip çıkan insanların verilerinden ibarettir.

Günümüzde yalnızca Kırım, Irak, Doğu Türkistan değil, Hindistan’da bile Türk eserlerini yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” Diyen Ulu Önderimizin bizi bize anlattığı bu ağır cümleyle şunu anlamalıyız ki Türk cumhuriyetleri eğer ki gerçekten kendi bağımsızlıklarını kazanır ve bunun için ödenen bedellerin kıymetini bilir o zaman Türk bağımsız olur. Türk milletinin vebası olan, tembellik, körlük, sağırlık ve dilsizlik olan bu çemberden çıkarak geleceğe emin adımlarla güçlü Türk mimarisiyle ilerleyeceğimiz başarılar elde etme dileğimle.

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Senem Karabulut

Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık bölümünü 2018'de tamamladı. Aktif olarak İç mimarlık mesleğini icra etmektedir. Türk mitolojisi ve Türk mimarlığı üzerine araştırır, okur ve yazar. Erlik Han Tamgası isimli kitabın yazarıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir