Popülizm ve Türk Milliyetçiliği: Siyasi Strateji ile İdeolojik Kimlik Arasında

Giriş

Küresel siyasi arenada son yıllarda popülizm, pek çok ülkede etkisini gösteren bir fenomen haline gelmiştir. Popülist hareketler, halkın kendisini elitlere karşı konumlandırarak iktidar mücadelelerine katılmasını sağlamaktadır. Bu süreç, Türkiye’de de benzer bir şekilde yaşanmış, siyasi aktörler popülist söylemlerle geniş kitlelere ulaşma yolunu tercih etmiştir. Ancak popülizm, sadece bir siyasi strateji olarak değil, aynı zamanda belirli ideolojik temellere dayanan bir olgu olarak da değerlendirilmelidir.

Öte yandan, Türk milliyetçiliği, uzun bir tarihsel geçmişe sahip, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana siyasi sahnede önemli bir yer edinmiş bir ideolojidir. Milliyetçilik, Türk milletinin birliği, bağımsızlığı ve kültürel değerlerinin korunması gibi temel ilkeler etrafında şekillenmiştir. Milliyetçi söylemler, genellikle ulusun kolektif kimliğine vurgu yaparken, bireysel kimlikleri ve farklılıkları göz ardı etme eğilimi göstermektedir.

Bu makalenin amacı, popülizm ve Türk milliyetçiliği arasındaki ilişkileri eleştirisel bir bakış açısıyla incelemek ve bu iki kavramın nasıl ayrıştığını ortaya koymaktır. Türkiye bağlamında, popülizmin milliyetçilikle olan etkileşimi, siyasi tartışmalara ve toplumsal dinamiklere dair önemli ipuçları sunmaktadır. Bu nedenle, popülizmin temel özellikleri ile Türk milliyetçiliğinin ideolojik yapısı arasındaki farklar, Türkiye’nin siyasi ikliminin anlaşılmasında kritik bir rol oynamaktadır.

Makalenin devamında, öncelikle popülizmin tanımı ve eleştirileri üzerinde durulacak, ardından Türk milliyetçiliğinin ideolojik temelleri ele alınacaktır. Son olarak, Türkiye’deki güncel siyasi gelişmeler ışığında popülizm ve milliyetçilik arasındaki ilişkiler irdelenecektir.

  1. Popülizm ve Türk Milliyetçiliği: Temel Kavramsal Farklılıklar

Popülizm, siyasi bir strateji ve ideolojik bir çerçeve olarak, halk ile elitler arasındaki çatışmayı vurgulayan bir kavramdır. Popülist hareketler, genellikle halkın gerçek temsilcileri olduklarını iddia eden liderler etrafında şekillenmekte, bu liderler kendi destekçileriyle kurdukları doğrudan ilişkiyi kullanarak siyasi gücü elde etmeye çalışmaktadır. Popülizm, “halk”ı öne çıkarırken, bu halkın kim olduğunu ve hangi değerleri temsil ettiğini net bir biçimde tanımlamaktan kaçınmaktadır. Bu belirsizlik, popülist liderlerin çeşitli sosyal ve siyasi grupları bir araya getirerek geniş bir destek tabanı oluşturmasına olanak tanır (Aknur & Saylan, 2021).

Popülizmin temel özellikleri arasında halkın, elitlere ve kurumsal güçlere karşı bir muhalefet anlayışı geliştirmesi, lider kültü etrafında şekillenmesi ve sıklıkla demagojik bir dil kullanması bulunmaktadır. Popülist liderler, karmaşık toplumsal sorunları basit ve anlaşılır mesajlarla açıklayarak, kitlelerin duygusal tepkilerini manipüle edebilmekte ve bu sayede siyasi desteklerini artırabilmektedir. Ancak popülizmin bu doğası, demokratik süreçlerin ve kurumsal yapıların zayıflamasına, hatta tehdit altına girmesine yol açabilmektedir (Kaltwasser & Mudde, 2017).

Türk milliyetçiliği fikriyatının tarihi kökleri Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda belirleyici bir rol oynamış ve siyasi sahnede önemli bir yer edinmiş bir ideolojidir. Türk milliyetçiliği, Türk milletinin birliğini, bağımsızlığını ve kültürel değerlerinin korunmasını ön planda tutarak, ulusal kimliğin inşasında temel bir referans noktası oluşturur. Milliyetçilik, bireysel kimliklerden ziyade kolektif bir kimliği vurgulamakta ve bu bağlamda toplumsal birliği sağlama amacını taşımaktadır (Ak & Zorba Bayraktar, 2024).

Türk milliyetçiliği, tarihsel olarak çeşitli dönemlerde farklı yönelimler ve yorumlar geliştirmiştir. Özellikle Cumhuriyet dönemi ile milliyetçilik, devletin ideolojik temellerinden biri haline gelmiş, eğitimden sosyal politikalara kadar birçok alanda kendini göstermiştir. Milliyetçi söylem, toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik dinamiklerini şekillendirirken, aynı zamanda ulusal bir kimlik oluşturmayı hedeflemiştir.

Popülizm ve Türk milliyetçiliği arasındaki temel fark, ideolojik temellerinde yatmaktadır. Popülizm, genellikle geçici ve pragmatik bir yaklaşım sergileyerek, belirli bir toplumsal sorun ya da duruma yanıt vermek amacıyla ortaya çıkarken; Türk milliyetçiliği, daha kalıcı ve yapılandırıcı bir perspektif sunmaktadır. Milliyetçilik, bireylerin ötesinde ulusal bir kimlik ve aidiyet duygusu inşa ederken, popülizm bu kimlikleri kullanarak kendi siyasi çıkarlarını sağlamaya yönelik bir araç olarak işlev görmektedir.

Bu bağlamda, popülizm ve Türk milliyetçiliği arasındaki ayrışma, Türkiye’nin siyasi atmosferinde belirgin bir şekilde kendini göstermektedir. Türk milliyetçiliği, belirli bir tarihsel ve kültürel miras üzerine inşa edilmiş bir ideoloji iken, popülizm, sürekli değişen toplumsal ve politik koşullara bağlı olarak şekillenen bir olgudur. Bu iki kavramın karşılaştırılması, Türkiye’deki siyasi dinamiklerin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.

  1. Popülizm ve Türk Milliyetçiliği: Temel Kavramsal Farklılıklar

Bu bölümde popülizm ile Türk milliyetçiliği arasındaki temel kavramsal farklılıklar ele alınacaktır. Popülizm, halk ile elitler arasındaki çatışmayı vurgulayan bir yaklaşım olarak tanımlanırken; Türk milliyetçiliği, ulusal kimlik, kültürel miras ve toplumsal bütünlük üzerine kurulu ideolojik bir sistemdir. Her iki olgu da toplumsal dinamikleri etkileyebilmekte, ancak doğası gereği farklı hedefler ve yöntemler barındırmaktadır.

Popülizm, genellikle siyasi bir akım veya yaklaşım olarak halkın iradesini temsil eden bir liderin elitlerle çatışmasını temel alır. Bu söylem, çoğu zaman halkın gerçek ihtiyaç ve taleplerini yansıttığını iddia eden bir retorik ile desteklenir. Popülist liderler, halkı manipüle etmekte ve genellikle duygusal temalarla desteklenen basit çözümler sunmaktadır. Bu bağlamda, popülizm halk ve elitler arasında keskin bir ayrım yaparak, toplumsal kutuplaşmayı artırma potansiyeline sahiptir (Laclau, 2022).

Popülizmin eleştirisi, çoğunlukla onun geçici ve pragmatik yapısına dayanmaktadır. Popülist söylemler, karmaşık sosyo-politik sorunlara yüzeysel çözümler getirme eğilimindedir. Bu durum, popülist hareketlerin sürdürülebilir politikalar üretmesini zorlaştırır ve bu nedenle toplumsal sorunların köklü çözümünden uzaklaştırır. Ayrıca, popülizmin lider kültü oluşturması, demokratik ilkelerle çelişen bir yapı yaratabilir. Popülist liderler, çoğu zaman kendi kişisel çıkarları doğrultusunda halkı yönlendirme eğilimindedir, bu da demokrasinin sağlıklı işleyişini tehdit eder (Mudde, 2022).

Türk milliyetçiliği, ulusal kimliği, kültürel mirası ve toplumsal birliği öncelikli olarak savunan bir ideoloji olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ideoloji, bireylerin ulusal aidiyet duygusunu güçlendirerek toplumsal dayanışmayı artırmayı hedefler. Türk milliyetçiliği, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde şekillenmeye başlamış ve Cumhuriyet döneminde kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur. Milliyetçilik, millet kavramını merkezine alarak, toplumun kolektif değerleri ve ortak kültürü üzerine inşa edilen bir söylemi benimser. Türk milliyetçiliği, tarihi, kültürel ve dilsel unsurlar üzerinden ulusal bir kimlik inşa etmeye çalışır (Erdem, 2020).

Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin ideolojik temellerini şekillendiren önemli bir düşünürdür. Gökalp, milliyetçiliği, toplumsal bir birlik oluşturmanın anahtarı olarak görür ve “Türkçülük” anlayışını geliştirmiştir. Ona göre, Türk milliyetçiliği, sadece bir siyasi hareket değil, aynı zamanda bir kültürel ve sosyal yeniden doğuşu temsil etmektedir. Gökalp, Türk toplumunun özgün değerlerini vurgulayarak, kültürel bir bütünlük oluşturmanın gerekliliğine dikkat çeker. Bu bağlamda, Gökalp’ın “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” ifadesi, Türk milliyetçiliğinin hedeflerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu anlayış, Türk kimliğinin korunmasını, İslam kültürüyle harmanlanmasını ve çağdaşlaşma çabalarını bir arada düşünmektedir (Gökalp, 2023).

Diğer bir önemli düşünür, Yusuf Akçura, Türk milliyetçiliğini şekillendiren bir diğer etkili isimdir. Akçura, Türkçülüğü savunarak, Türk milletinin tarihsel ve kültürel mirasını ön plana çıkarmıştır. O, milliyetçiliği ekonomik ve sosyal bir kimlik olarak tanımlar ve bu bağlamda Türk milletinin bağımsızlığı için güçlü bir siyasi yapı oluşturulması gerektiğini savunur. Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı eserinde, milliyetçiliğin önemine ve Türk milletinin kendi kaderini tayin hakkına vurgu yapması, bu ideolojinin köklü temelleri üzerinde durması açısından önemlidir. Akçura, Türk milletinin tarihi süreç içerisinde kendi kimliğini bulması ve bağımsız bir devlet kurması gerektiğine inanmıştır (Akçura, 2015).

Alparslan Türkeş ise, Türk milliyetçiliğinin siyasi alandaki en belirgin temsilcisidir. Türkeş, milliyetçiliği ideolojik bir çerçeveye oturtmuş ve “Ülkücü” hareketin liderliğini yapmıştır. O, Türk milliyetçiliğini, millî bir kimliğin inşası ve korunması olarak görürken, Türk milletinin tarihsel, kültürel ve manevi değerlerine vurgu yapmıştır. Türkeş, milliyetçiliği sadece bir siyasi düşünce olarak değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı ve toplumun geleceğini şekillendiren bir ideoloji olarak değerlendirmiştir. Ona göre, Türk milliyetçiliği, milletin bir arada durmasını ve güçlü bir devlet yapısını oluşturmasını sağlamada kritik bir rol oynar (Türkeş, 1978).

Türk milliyetçiliği, bu düşünürlerin katkılarıyla, yalnızca geçici bir hareket değil, kalıcı yapılar ve değerler oluşturmayı hedefleyen bir ideolojidir. Bu nedenle, milliyetçilik, toplumsal birliğin sağlanmasında, kimlik inşasında ve ulusal bağımsızlığın korunmasında önemli bir rol oynar. Türk milliyetçiliği, tarihsel süreçte farklı yorumlarla zenginleşmiş ve Türkiye’nin sosyo-kültürel yapısında köklü bir yer edinmiştir. Bu bağlamda, Türk milliyetçiliği, Türkiye’nin varoluş mücadelesinde önemli bir yapı taşını temsil etmekte ve ulusal aidiyet duygusunu güçlendirerek, toplumsal dayanışmayı artırma amacını taşımaktadır.

Popülizm ve Türk milliyetçiliği arasında belirgin bir ayrışma vardır. Popülizm, genellikle geçici ve pragmatik bir yapıya sahipken, Türk milliyetçiliği daha kalıcı ve yapısal bir nitelik taşır. Popülist söylemler, çoğu zaman anlık toplumsal kaygıları hedef alarak kısa vadeli çözümler sunar. Bu durum, popülist hareketlerin, halkın duygusal tepkilerini istismar etmesine yol açabilir.

Öte yandan, Türk milliyetçiliği, ulusun varlığını ve birliğini koruma hedefi doğrultusunda daha uzun vadeli ve stratejik bir yaklaşım benimser. Milliyetçilik, kültürel ve tarihi değerlerin korunmasını, toplumsal dayanışmanın sağlanmasını ve ulusal kimliğin güçlendirilmesini amaçlar. Bu bağlamda, milliyetçilik, toplumsal ve kültürel bir bütünlük oluşturmayı hedeflerken, popülizm çoğu zaman bu bütünlüğü zedeleyici bir dil ve retorik kullanma eğilimindedir (Macit, 2011).

Popülizm, lider odaklı bir yapı oluşturduğunda, Türk milliyetçiliği kolektif bir kimlik ve değerler sistemi üzerinde durmaktadır. Milliyetçilik, toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı bir dil ve anlayışla şekillenirken, popülizm, belirli grupları dışlayarak toplumsal kutuplaşmayı derinleştirebilir.

  1. Türkiye’de Popülizm ve Milliyetçilik İlişkisi: Güncel Tartışmalar

Türkiye’de popülizm, son yıllarda siyasi aktörlerin söylemleri aracılığıyla belirgin bir şekilde yükselmiştir. Popülist söylemler, özellikle ekonomik krizler ve toplumsal gerilimler bağlamında sıklıkla kullanılmakta, bu durumun Türk milliyetçiliği üzerindeki etkileri ise tartışmalı bir hal almıştır. Bu bölümde, Türkiye’deki popülizmin gelişimi, Türk siyasetindeki popülist söylemler ve bu söylemlerin Türk milliyetçiliği ile olan ilişkisi ele alınacaktır.

Türkiye’de popülist söylemlerin yükselişi, özellikle kriz dönemlerinde siyasi aktörlerin stratejik bir tercih olarak bu söylemleri benimsemesiyle belirginleşmiştir. Toplumun geniş kesimlerine hitap etme çabasında olan bu aktörler, halkın öfkesini ve hayal kırıklıklarını elit karşıtı bir retorikle yönlendirmekte ve karmaşık toplumsal sorunları basitleştirilmiş ifadelerle ele almaktadır. Bu tür söylemler, kısa vadede kamuoyunda güçlü bir yankı uyandırsa da, genellikle yüzeysel ve geçici çözümler sunmakla sınırlı kalmaktadır.

Popülist söylemler, halkın duygularına hitap eden bir dil ile siyasi güç kazanma hedefini birleştirir. Bu süreçte, “biz” ve “onlar” ayrımı üzerinden toplumsal kutuplaşma artırılmakta ve belirli gruplar, söylemlerin hedefi haline getirilmektedir. Bu dinamik, toplumsal dayanışmayı zayıflatabilir ve siyasal rekabeti daha keskin bir hale getirebilir. Popülist retoriğin yaygınlaşması, siyasetin uzun vadeli politika geliştirme kapasitesini sınırlandırarak, sorunlara yüzeysel yaklaşımlar getirilmesine yol açmaktadır (Çarkoğlu, Elçi, Erol, & Paksoy, 2022).

Bu bağlamda, Türkiye’deki popülist söylemlerin, Türk milliyetçiliği ile olan ilişkisi daha karmaşık bir hale gelmektedir. Popülizm, özellikle belirli grupları hedef alarak ayrıştırıcı bir dil kullanma eğilimindedir ve bu durum, milliyetçi söylemlerle çelişen bir dinamik yaratmaktadır.

Türkiye’de son yıllarda popülist söylemler, bazı siyasi aktörler tarafından sıklıkla benimsenmiştir. Bu aktörler, özellikle kamuoyunda tartışma yaratan ve hassasiyet uyandıran konular üzerinden kitlelerin desteğini kazanmaya çalışmaktadır. Özellikle sığınmacı meselesi, popülist bir söylem aracılığıyla ele alınmış ve bu konuda milliyetçi söylemlerle harmanlanan stratejiler oluşturulmuştur. Ancak, bu söylemlerin birçoğunun ardında yeterince detaylandırılmış politikalar ve uygulanabilir çözüm önerileri bulunmadığı görülmektedir. Sığınmacı meselesine dair sunulan söylemler, daha çok seçmenlerin duygusal tepkilerini hedef alarak yüzeysel bir retorik oluşturmakta ve sorunun kapsamlı bir biçimde ele alınmasını engellemektedir.

Popülist politikaların bir özelliği olarak, karmaşık toplumsal sorunlar genellikle basitleştirici bir dille tanımlanmakta ve bu durum, uzun vadeli, sürdürülebilir çözümler üretme kapasitesini sınırlamaktadır. Popülist söylemleri benimseyen bazı siyasi gruplar, sloganlar ve semboller üzerinden kolayca dikkat çekerken, milliyetçiliğin tarihsel ve ideolojik derinliğini göz ardı etme riski taşımaktadır. Bu bağlamda, halkın duygularına hitap eden söylemler kısa vadede siyasi kazançlar sağlayabilse de, bu söylemlerin kalıcı ve yapıcı bir etkisi olup olmadığı tartışmalıdır.

Birey odaklı liderlik anlayışını benimseyen bazı siyasi figürler, popülist retorikleri kişisel tarzlarıyla harmanlayarak toplum üzerinde kutuplaşmayı artırabilecek bir üslup benimsemektedir. Bu figürlerin kullandığı tartışmacı ve zaman zaman provoke edici dil, kamuoyunun daha sağlıklı bir tartışma zemini oluşturma kapasitesini zayıflatmaktadır. Özellikle sığınmacılar ve diğer hassas konular üzerinden geliştirilen söylemler, toplumu ayrıştırıcı bir etki yaratma riski taşımaktadır. Siyasi aktörlerin bu tür konuları ele alırken, çözüm odaklı bir yaklaşım yerine, sorunları gündemde tutarak siyasi kazanç elde etme stratejisi izledikleri izlenimi oluşmaktadır.

Milliyetçilik ise tarihsel bağlamda, toplumsal birliği sağlama ve ulusal kimliği güçlendirme gibi uzun vadeli hedefler taşıyan bir ideoloji olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, bazı popülist yaklaşımlar, milliyetçi ideolojinin bu kapsayıcı ve birleştirici yapısından uzaklaşarak, geçici politik kazanımlara odaklanmaktadır. Bu durum, toplumda derinleşen kutuplaşmanın önüne geçilmesi için milliyetçiliğin daha kapsayıcı bir anlayışla yeniden ele alınması gerekliliğini gündeme getirmektedir. Milliyetçi ideolojinin temel değerleri, farklılıklara saygıyı ve toplumsal dayanışmayı merkeze alırken, popülist yaklaşımlar genellikle bu değerleri geri planda bırakmaktadır.

Türkiye’de popülist politikalar ve söylemler üzerinden yürütülen tartışmalar, siyaset ve toplum açısından önemli sonuçlar doğurmaktadır. Popülist söylemler, kısa vadede dikkat çekse de, toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek derinlikli politikaların geliştirilmesi için daha sürdürülebilir bir çerçeveye ihtiyaç duyulmaktadır. Milliyetçilik ise bu noktada, toplumu birleştirici ve uzun vadeli bir perspektifle ele alınabilecek güçlü bir ideolojik altyapı sunmaktadır. Siyasi aktörlerin popülist stratejiler yerine, toplumun gerçek ihtiyaçlarına odaklanmaları, daha sağlıklı ve yapıcı bir siyaset anlayışının gelişimine katkı sağlayacaktır.

Popülist söylemler, genellikle geçici ve pragmatik bir yapı sergileyerek, toplumsal dinamikleri anlık duygusal tepkilerle yönlendirme eğilimindedir. Bu yönüyle popülizm, kitlelerin duygularını istismar ederek, belirli grupların ihtiyaçlarını öne çıkarma çabası içinde olabilir. Türk milliyetçiliği ise, daha derin köklere sahip, kalıcı ve yapısal bir kimlik sunar. Milliyetçilik, toplumsal birliği, dayanışmayı ve ulusal kimliği ön planda tutarak, bireyleri ortak bir kültürel ve tarihsel bağ etrafında bir araya getirmeyi hedefler. Bu bağlamda, milliyetçilik, yalnızca siyasi bir duruş değil, aynı zamanda bir kimlik ve yaşam biçimi olarak değerlendirilebilir.

Bununla birlikte, bazı popülist yaklaşımlar, Türk milliyetçiliğinin bu temel değerleriyle çelişmektedir. Popülist söylemler, sıklıkla belirli grupları hedef alarak toplumsal kutuplaşmayı artırmakta ve ayrıştırıcı bir dil kullanma eğilimindedir. Bu durum, toplumsal bütünlüğü tehdit ederken, ulusal kimliğin zayıflamasına yol açabilir. Popülizm, geçici çözüm önerileri sunarak, toplumsal sorunların derinlikli bir şekilde ele alınmasını engelleyebilir ve bu nedenle, milliyetçilikle uyumsuz bir yapı oluşturur.

Özellikle bazı popülist hareketlerin, Türk milliyetçiliğinin tarihsel köklerine dayanan anlayışı reddetmesi, dikkat çekici bir durumdur. Milliyetçilik, ulusal kimliği ve dayanışmayı güçlendirmeye yönelik uzun vadeli bir strateji olarak ortaya çıkarken, popülist söylemler genellikle anlık ve yüzeysel duygusal tepkilerle şekillenmektedir. Bu nedenle, bu popülist yaklaşımların kalıcılığı sorgulanmaktadır. Kısa vadeli kazanımlara odaklanma eğilimleri, toplumsal ve kültürel derinlikten yoksun bir söylem geliştirmelerine neden olmaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye’de popülizm ve milliyetçilik arasındaki ilişki, güncel tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Popülist söylemler, Türk milliyetçiliği üzerinde etkili olmaya çalışmakta, ancak bu etkileşim geçici ve yüzeysel bir yapıda kalmaktadır. Popülizmin geçici doğası, Türk milliyetçiliğinin kalıcı ve derin değerleriyle çelişmekte, bu durum siyasi aktörlerin popülist söylemler üzerinden milliyetçiliği nasıl yeniden tanımlayacaklarına dair önemli bir tartışma alanı yaratmaktadır. Bu bağlamda, milliyetçilik, toplumun ortak değerleri ve kimliği etrafında bir araya getirilmesi gereken bir unsurdur ve bu durum, siyasi söylemler içinde daha kapsayıcı ve bütünleştirici bir yaklaşım gerektirmektedir. Popülist stratejilerin yerine, Türk milliyetçiliğinin yapısal ve kalıcı değerlerine odaklanmak, toplumsal dayanışmayı ve birliği güçlendirmek için kritik bir öneme sahiptir.

Sonuç

Bu çalışma, Türkiye’de popülizm ile Türk milliyetçiliği arasındaki temel farklılıkları ele almış ve bu iki kavramın siyasi alandaki etkileşimini incelemiştir. Popülist söylemler, geçici ve yüzeysel bir yapı sergileyerek, siyasi aktörlerin kitleleri yönlendirme ve duygusal tepkilerini manipüle etme çabasını yansıtmaktadır. Bu söylemler, genellikle belirli bir toplumsal sorun ya da kriz anında yükselirken, kalıcılığı ve derinliği olmayan, pragmatik ve anlık çözümler üretmektedir. Türkiye’deki popülist aktörler, halkın öfkesini ve kaygılarını sömürerek, toplumun çeşitli kesimlerini birbirine düşürmekte, bu durum ise toplumsal barışı tehdit etmektedir.

Öte yandan, Türk milliyetçiliği, tarihsel kökleri derinlere inen, toplumsal birliği ve dayanışmayı ön plana çıkaran bir ideolojidir. Milliyetçilik, sadece bir siyasi akım olmanın ötesinde, kültürel ve toplumsal bir kimlik oluşturmuş, kuşaklar boyunca varlığını sürdürmüştür. Türk milliyetçiliği, milletin kolektif değerlerine ve ortak geçmişine dayanan kalıcı yapılar oluşturma amacını taşırken, popülizm geçici bir motivasyonla şekillenmektedir. Bu bağlamda, Türk milliyetçiliği, Türkiye’nin sosyal dokusunu oluşturan unsurlardan biri olarak, toplumun zihninde kök salmış ve kalıcı bir varlık göstermiştir.

Sonuç olarak, Türkiye’de popülist söylemler, belli başlı siyasi hedeflere ulaşmak için kullanılan geçici bir araç olarak kalmaya devam edecektir. Ancak Türk milliyetçiliği, köklü ve derin ideolojik temelleri sayesinde, toplumun ortak kimliğini oluşturan bir unsuru temsil etmeye ve gelecekte de varlığını sürdürmeye devam edecektir. Bu bağlamda, milliyetçilik, Türkiye’nin sosyal ve siyasi yapısında her daim önemli bir yer tutacak, popülizm ise geçici bir olgu olarak tarih sahnesindeki yerini alacaktır.

Kaynakça

Ak, H. Ş., & Zorba Bayraktar, H. (2024). Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türk Milliyetçiliği ve Ulusal Güvenlik. Politik Ekonomik Kuram.

Akçura, Y. (2015). Türkçülüğün Tarihi. İstanbul: Ötüken .

Aknur, M., & Saylan, İ. (2021). Batı Avrupa’da Popülist Radikal Sağ Partiler. Ankara: Nobel.

Çarkoğlu, A., Elçi, E., Erol, F., & Paksoy, C. (2022). Popülizm Teorileri Işığında Türkiye’de Popülizmin Tarihsel Gelişimi: Siyasi Partiler Üzerine Bir İnceleme. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi.

Erdem, T. (2020). Türk Milliyetçiliği. T. Erde içinde, Milliyetçilik (s. 329-351). İstanbul: Otorite.

Gökalp, Z. (2023). Türkçülüğün Esaslaro. İstanbul: Töre Devlet Yayınları.

Kaltwasser, C., & Mudde, C. (2017). Popülizm: Kısa Bir Giriş. Nika.

Laclau, E. (2022). Popülist Akıl Üzerine. epos.

Macit, N. (2011). Türk Milliyetçiliği, Kültürel Akıl, İçtihat ve Siyaset. İstanbul: Ötüken.

Mudde, C. (2022). Günümüzde Aşırı Sağ. nika.

Türkeş, A. (1978). 9 Işık. İstanbul: Dizgi Baskı.

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir