Cumhuriyet tarihinde eğitim hususunda üzerine en çok söz söylenen durumlardan biri Köy Enstitüleridir. Kimi başarı kabul eder, kimi başarısızlıkla itham ederek en ağır suçlamaları addetmekten ve hatta iftiralar dile getirmekten çekinmez. Biri çıkıp en alakasız olgularla Köy Enstitülerini bağdaştırsa inanacak yüz binler bulabilir.  Malum biz geçmişle alakalı konuşurken kulaktan dolma bilgileri üzerine biraz da ekleyerek satmayı çok severiz. Peki hikayesi neydi bu Köy Enstitülerinin? buyurun birlikte biraz tarihini karıştıralım.

1930-1935 yılları arasında Ülke nüfusunun dikkate değer bir çoğunluğu olan Türk köylüsünün okul eksikliği gayet bariz şekilde göze çarpıyordu. Bu duruma çare aranırken, Dönemin Milli Eğitim Bakanlığı’nda İlköğretim Genel Müdürlüğü yapan İsmail Hakkı Tonguç’un, hükümetin köyleri kalkındırma hareketine binaen bir kuramı vardı; köy enstitüleri… Bu kuram sayesinde Türk köylüsünün ihtiyaçları karşılanacak, köylüye okuryazarlık eğitiminin yanı sıra bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmesine yardımcı olunacak, üretimini daha çağdaş yöntemlerle yapabilmesine olanak sağlanacaktı. Bu enstitüler sadece köy öğretmeni değil teknisyen, sağlık görevlisi gibi meslek elemanları da yetiştirilecekti. Savaştan çıkalı daha 50 yıl olmamış bir devletin halkevleriyle şehirlerde elde ettiği başarılar bu vesileyle köylerde de ortaya çıkabilecekti.

Bunların hepsi göz önüne alınarak hükümet desteğiyle Köy Enstitüleri için ilk adımlar atılmaya başlanmış ve askerliğini yapmış okur-yazar gençler kısa süreli kursa tabi tutularak “geçici öğretmen” unvanıyla Ankara köylerinde görevlendirildi. Bu görevlendirmelerin başarılı olduğunun gözlemlenmesi sonucu kurslar artırılmış aynı yöntemle geçici öğretmenler görevlendirilmeye devam edilmişti. Bu geçici öğretmenler yalnız öğrencilerin eğitim öğretim faaliyetleri ile sorumlu olmayıp köylerdeki sağlık sorunlarını kaymakamlığa bildirmek, çağdaş tarımsal faaliyetleri köylüye göstermek ve anlatmak okur-yazar olmayan yetişkinlere okuma yazma öğretmek gibi vazifelerle de sorumlu tutuldular.

Geçici öğretmen uygulamasının başarıyla neticelenmesi sonucunda sırf kurslarla öğretimin sürdürülemeyeceği düşünülerek çok yönlü eleman yetiştirmek amaçlı açılan kurumlara “Köy Enstitüsü” adı verildi. Köy okulunu bitiren yetenekli çocuklar köy enstitülerine seçilecekti. Tabii bütün bunları yasal bir zemine oturtmak mecburiyetti. Buna binaen mecliste köy enstitüleri için yapılan oylama sonucunda fazlalık sağlandı ve yasa kabul edildi.  Oylamaya katılmayan vekiller( Celal Bayar, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes de bunlardan birkaçı) köy enstitüleri sonucunda toplumda köy kent ayrımı ortaya çıkması sonucu toplumsal sınıf farkının oluşması, gelenekçilik anlayışından uzaklaşılması, korkularını taşıyorlar ve bu konuları öne sürüyorlardı.

Köylüler ilk başta tek dayanakları olan, işgücü olarak kullandıkları çocuklarını bu kurumlara vermek istemediler fakat enstitülerde yapılan faaliyetler sonucu çocuklarının ihtiyaçlarının karşılanması ve üretim fazlasından köylüye de pay verilmesi gibi sonuçları göz önünde bulundurdukları zaman bir nebze rahatlamış ve çocuklarını enstitülere daha rahat emanet edebilmişlerdi.

1946’da yeni kurulan hükümet köy enstitüleri konusuna daha olumsuz bakan bir kabineden oluşuyordu. Bu olumsuz düşüncelerine binaen Milli Eğitim Bakanlığı görevinden Hasan Ali Yücel’i alarak bir devri kapatma yolunda ilk adımı atmış oldular. Yeni atanan Milli Eğitim Bakanı ilk iş olarak köy enstitülerinin kurucusu ve kuramcısı, enstitülerde “baba” olarak anılan İsmail Hakkı Tonguç’u görevden uzaklaştırmak olmuştu. Tabii kurulmuş sistemi bir anda rafa kaldırmak oldukça güç bir durum bunun farkında olan hükümet enstitülere olmadık iftiralar atarak, işleyişini değiştirerek enstitülerin kapatılmasına uygun zemini hazırlamışlardı. Bunların hepsinden sonra Demokrat parti iktidara gelince köy enstitülerinin tamamen kapatılması hiç zor olmamıştı. 1935’de hazırlıklarına başlanıp 1937’ de denemeleri yapılan 1940’da ise yasal zemine oturtulan köy enstitüleri 1950 senesinde öğretmen okullarına dönüştürülüp kapatılmış. 15 senelik koca bir oluşumun adeta üstü çizilmişti.

Köy enstitüleri Türk Milleti’nin çağdaşlaşma yolunda attığı en önemli adımlardan biriydi. Dönemin siyasi konjonktürüne kurban giden köy enstitüleri “milletin efendisi” olan Türk köylüsüne çok şey katmış, bir neslin kalkınmasına vesile olmuş, Türk köylüsünün üstüne yapışmış ithamları ortadan kaldırmış bir eğitim mücadelesiydi. Bu vesileyle İsmail Hakkı TONGUÇ’U da rahmet anıyor, verdiği mücadeleden dolayı Türk milleti olarak şükranlarımızı sunuyoruz.

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Salih Yozgat

Latest posts by Salih Yozgat (see all)

You may also like