Yaklaşık dört buçuk sene üniversite okumuş bir genç olarak, Ülkemizde ki – özellikle son 13 yılda – artan üniversiteleri ve bu üniversitelerin sebep olduğu olayları araştırıp inceleyeceğiz.

1992 yılından sonra 2006 yılına kadar ki sürede görülen toplam üniversite sayısındaki artış vakıf üniversitelerinin sayısında görülen artıştan kaynaklanmıştır. Çünkü 1994 yılı itibariyle 53 olan devlet üniversiteleri sayısında 2006 yılına kadar hiçbir değişim olmazken; 1994 yılında 3 olan vakıf üniversitelerinin sayısı 2006 öncesinde 24’e ulaşmıştır. 2006 yılında 15 devlet ve 1 vakıf, 2007 yılında 17 devlet ve 5 vakıf, 2008 yılında 9 devlet ve 6 vakıf, 2009 yılında 9 vakıf, 2010 yılında 8 devlet ve 9 vakıf ve 2011 yılında 1 devlet ve 8 vakıf üniversitesi kurulmuştur. Bir başka ifadeyle; 2006 yılından 2011’e kadar 50’si devlet ve 38’i vakıf olmak üzere toplam 88 yeni üniversite kurulmuştur.

2011 yılı itibariyle devlet üniversitesi sayısı 103’e ve vakıf üniversitesi sayısı 62’ye ulaşırken toplam üniversite sayısı 165’e yükselmiştir. Bu durumda 2006 yılından önce 77 olan toplam üniversite sayısı 2006 yılından sonra yaklaşık %115’lik artış göstermiş ve 165’e yükselmiştir. Böylece 1992 yılından sonra 2006 yılının da Türk yükseköğretiminde üniversite sayılarında görülen artış bakımından önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir.

1933’den 2006 yılına kadar 73 yılda 77 üniversite kurulmuş, ancak 2006’dan 2011 yılına kadar 6 yılda 88 üniversite kurulmuştur.

2011’den günümüze ise devlet üniversitesinde ki artış 26 özel de ise 15 artış gözükmektedir.

Sonuç olarak; Türkiye’de günümüzde 2019 yılı itibarıyla 206 üniversite vardır. Bunlardan 129’u devlet üniversitesi, 77’si vakıf üniversitesidir.

2008 yılında alınan yeni üniversitelerin kurulması kanunuyla Türkiye’nin her ilinde en az bir devlet üniversitesi bulunmaktadır.

Sayısal verileri ve günümüze kadar üniversite sayılarının istatistiklerini inceledik. Şimdi bu kurulan üniversitelerin gençlere ve ülkemize doğurduğu sonuçları ele alalım.

 

Üniversite toplumsal, sosyo-ekonomik ve kültürel değişimlerden çok çabuk etkilenmesi, ülkeye sağladığı katkının yanı sıra çeşitli problemlerin oluşmasına da zemin hazırlamaktadır.

Politik açıdan üniversite kurmanın amacını; siyasal rant sağlamak, mevcut üniversiteleri politik ve ekonomik olarak kontrol etmek, bölge insanı üzerinde siyasi nüfusu güçlendirmek, belli bir ideolojik görüşün egemenliği altında üniversiteler oluşturarak akademik kadrolaşma yoluyla siyasi bütünleşmeyi sağlamak şeklinde sıralayabiliriz. 

(Dörtlemez, 1995; Arap, 2010). 

Üniversitelerin kurulma sebeplerinden en önemlileri arasında iktidarların siyasi çıkarlarının olması, yükseköğretim kurumlarının devletin başında olanların siyasi müdahale alanları olması, akademik atama ve yükseltmede telkin ve zorlamanın söz konusu olması, üniversitelerin gelişmesini engeller dahası onları çağın gerisine iter.

Yeni kurulan üniversitelerin sorunlarıyla ilgili yapılan odak grup çalışmasından elde edilen bulgulara göre yeni kurulan üniversitelerdeki sorunları önem sırasına göre şu şekilde sıralayabiliriz.

  1. Yeni kurulan üniversitelerin en önemli sorunu kurumsallaşma sorunudur. Kurumsallaşma için uzun bir zamana ihtiyaç vardır. Yeni kurulan üniversitelerin henüz kurumsallaşamaması, olumlu bir örgüt iklimi oluşmasını imkânsız kılmaktadır. Bu üniversitelerde örgüt kültürü de oluşmamıştır.
  2. Yeni kurulan üniversiteler genellikle küçük şehirlerde kurulduğu için burada görev yapan öğretim elemanları çalıştıkları kurumlara en yakın büyük şehirlerde ikamet etmek istemektedirler. Bu durum öğrenci ve öğretim elemanı arasındaki ilişkinin zayıf kalmasına sebep olmakta ve akademisyenlerin üniversiteyi benimsemelerinin önüne geçerek kurumsallaşmanın oluşmasını engellemektedir.
  3. Yeni kurulan üniversitelerde lisansüstü eğitim (yüksek lisans ve doktora) programlarının olmaması araştırma görevlilerini başka şehirlere gidiş-geliş yapmak zorunda bırakmaktadır. Bu durum da araştırma görevlilerinin akademik performansını olumsuz etkilemektedir.
  4. Yeni kurulan üniversitelerde fiziki (kütüphane, laboratuvar, spor salonu vb.) ve sosyal imkânlar (kafeterya, sinema, alışveriş merkezi vb.) yetersizdir.
  5. Öğretim elemanı kadroları üniversitenin ihtiyacı doğrultusunda doldurulmamıştır. Bu durum bazı bölümlerde öğretim elemanı fazlası varken bazı bölümlerde ise öğretim elemanı açığının olmasına sebep olmaktadır.
  6. Rektörlük seçimlerinin akademik camiaya olumsuz yansımaları vardır. Seçimler sonucunda farklı ideolojide olan akademisyenler bulundukları kurumlarda psikolojik olarak rahat çalışmamaktadır.
  7. Üniversiteler arasında bir standartlaşma yoktur. Üniversitedeki bazı kadroların (araştırma görevlisi) görev tanımları tam olarak yapılmamıştır. Bu durum da akademik personelin verimli çalışmasını engellemektedir. Örneğin araştırma görevlilerinin görev tanımının yeterince açık olamaması onların her türlü işi yapabileceği imajını vermektedir. Bu durum da araştırma görevlilerinin akademik çalışmalarını olumsuz etkilemektedir.
  8. Rektörlük seçimlerine sadece öğretim üyelerinin katılması diğer öğretim elemanlarının performansını olumsuz etkilemektedir.
  9. Kütüphanelerin yetersiz olması yeni açılan üniversitelerin bir diğer sorunudur.

Daha birçok sorunları da ele alabiliriz. Bunların yanı sıra bu üniversitelerin içinde minimum 2 yıl ve daha fazla süren öğrencilerin eğitim ve sosyal hayatının nasıl etkilendiğini bilmek çok da zor olmamalı.

Yazımda; bilimsel dergi ve çeşitli makalelerden bilgi toplayarak bu konuyla alakalı bilgi kirliliği yaratmamak için fazla yer verdim. Lakin gerçek hayatta ki örnekleri söylem ve tecrübelerine baktığımız zaman bu üniversitelerin kuruluş ve yönetiliş amacının pek de iyi durumda olduğu söylenemez.

Ülkemizde son dönemlerde pek çok yeni üniversite kurulmasının sebepleri; bilgi toplumuna ve bilgi ekonomisine geçiş, globalleşme ve hızlı değişim sürecinde değişik toplum kesimlerinin üniversitelerden beklentilerin artması; daha geniş bir kitleye eğitim verme, hızla artan yeni bilgilerin tamamını kapsayacak şekilde yeni programlar yapma, istihdam etme, teorinin yanında uygulamaya da yer verme, hesap verebilen şeffaf yönetişim modelleri geliştirme şeklinde sıralanabilir.

(YÖK, 2007)

Yükseköğretim kurulunun 2007 yılında yaptığı açıklamaya baktığımız zaman olması gerekeni okuyoruz, maalesef 12 yıl sonrası yani günümüzde olması gerektiği gibi olmadığını görüyoruz.

Kısacası “Ne kadar çok üniversite o kadar çok okuyan nesil” DEĞİLDİR!

Aksine okuyan nesli elinde olan imkan dahlinde, hem ekonomik hem sosyal zarara sokup daha çok bilinçsiz hayat sürdürmesine yol açıyoruz. Şu an üniversite okumayan kalmadı evet ama diplomalı işsiz yığını oluşturduk. Ne vahimdir bununla gurur! duyuyoruz.

Eğitim-öğretim aşamasının son kademelerinden biri olan üniversite eğitimi, geri kalan hayatımız ve geleceğe bırakacağımız güzel günler için bu denli önemli iken bizler sadece matematiksel sayıları ile ilgilenir ve çokluk kalitelidir anlayışı ile devam edersek; ünlü şâirin de! dediği gibi “Kötü günler geçti daha kötü günler bizi bekliyor.” olacaktır.

 

  MZHSD

Hasan Süha DOĞAN

 

Kaynak

Yükseköğretim ve Bilim Dergisi (Cilt 3 Sayı 2)

https://akademik.yok.gov.tr/AkademikArama/

Yükseköğretim ve Bilim Dergisi (Cilt 1 Sayı 1)

https://www.yok.gov.tr

https://toptalent.co/turkiyedeki-universiteler-listesi

https://emlakkulisi.com/guncel/turkiye-universite-sayisi/1687487

https://www.makaleler.com/universite-makaleleri

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Hasan Süha Doğan

Dün Bugün Yarındı..

Latest posts by Hasan Süha Doğan (see all)