HER ŞEYİ BİLEN AKILLI MERGEN

Tengri teg Tenri (Göğe benzer gök)

Üstte gök ve altta yer, Türk’ün tanrısı önce göğü sonra yeri yaratmıştı. Kutadgu Bilig’de “yeri göğü yaratan” denilse de Uygur metinlerinde göğün üstünlüğünü koruduğu bilinmektedir. Gök insanoğluna gizemli ve yüce gelmişti. Göğün ihtişamından ve yüceliğinden tanrılarını orada olduğunu düşünmüş olabilirlerdi. Şamanlar da ayinlerinde her zaman göğe ulaşmak için çabalar, ulu tanrıların beşinci kattan sonra gökte bulunduklarına inanırlardı. Ögel’in de kitabında bahsettiği, Thomsen’in özetlediği gibi gök bir sonsuzluk olduğuna göre Tanrı da öyle oluşuyordu.

Gök öylesine kutsaldı ki, göğün kutsallığını yaşama mekânlarında hissetmek isteyen Türkler evlerini de kubbe şeklinde çadırlardan yapmışlardı.  Şamanlar da ayinlerde çadırın tepesindeki Şanırak denilen elemanı kutup yıldızına ulaşmak için araç olarak görür, çadırın kubbesini de gök kubbesi olarak düşünürlerdi.  Ögel, gerdek kelimesinin de Farsçada kubbe ya da kubbeli yapı manasına geldiğini söyler. Gerdeğe girme deyiminin de gelin ve güveyin kubbeli bir odada/çadırda buluşma demek olduğunu belirtir.

Dolun olsa da ay, Acun’a gelse dolsa,
Acun ile havası (kalıg), büsbütün aydın olsa!

İşte göğü karış karış işleyen Türkler gök cisimlerini, yıldızları özümsemişler. Gezegenleri tanrılarla özdeşleştirmişlerdir.  Türklerde Ülker, gezegen demekti ve ürgel de denilirdi.  O dönemlerde gözle görülen yedi gezegenin birer tanrının yansıması olduğunu düşündüklerini anlıyoruz. Örneğin Kayra Han Satürn gezegeniyle özdeşleşirken, Jüpiter de Tengri Ülgen’in yansımasıydı. Genel görüş Türklerin pagan inanışa sahip olduğu görüşünde ya da çok tanrılı bir hayat biçimine sahip olduğunu söylemektedir. Benim okumalarımdan anladığım üzere Türkler kutsallık atfettiği için tanrı unvanı verdiklerini, tek bir Tengri vardı. Diğer Tengri dedikleri ise kutsal ruh olarak görülmektedir diye düşünmekteyim ama Hunlarda hem güneşe hem de aya kurban verilmesi de bu düşünceyi baltalayabilir.

Utarit yani Merkür Mergen tengri ile özdeşleştirilmişti. Mergen, Altay mitolojisinde bilgiyi elinde tutan ve bilgiye hükmeden anlamına gelir. Her şeyi bilen akıllı Mergen.  Ülgen’in iki kardeşinden biridir ve var olan tüm bilgilerin sahibi olan Mergen, aklın sembolüdür. Göğün yedinci katında oturan Mergen kötü ruhlarla mücadele eder, bilgi sahibi olması onun gücünü gösterir.  Oku ve yayı vardır ve attığı ok hedefini şaşırmaz.

Bazı bilgilere göre masal ve efsane kahramanlarında “Mergen” unvan olarak kullanılır. Bayat’ın aktardığına göre eski Türklerde mahir okçu olarak adlandırılan Ertene-Mergen’di.  Tanrıoğlu olduğu söylenen bu kahramanın çok iyi okçu olduğu ve adında da Mergen unvanının geçmesinin bunu kanıtladığı söylenmektedir. Yine Bayat’tan öğrendiğimiz üzere Erke-Mergen isminde bir karakter olduğu anlatılmaktadır. Avcılığına güvendiği ve kendini beğendiği için cezalandırıldığı söylenmektedir. Erke-Mergen’in, okla güneşi vurmakla insanları korkuttuğu söylenir; fakat tanrı güneşin yerini değiştirir ve Erke-Mergen onu vuramaz. Ceza olarak köstebeğe çevrilip yerin altına gönderilir.

Kendisinin fiziksel görünümü hakkında çok fazla veri olmamasına rağmen uzun bıyıklı genç görünümlü, uzun boylu, çekik gözlü yakışıklı olarak kendisi ile ilgili kimi kaynaklarda betimlemeler yer alır. Eril bir mitolojik olan kahramandır.

Yalnızca Mergen tengri değil alaca atlar da Merkür gezegeni ile özdeşleşir. Yine bu gezegen bir dilek yıldızıdır ve bu gezegenden dilek dilenirdi.  Emel Esin alpin Merkürle bağlantılı olduğunu düşündüğü Uygur Alp’inin başında okçulukta ustalık işareti olan çift kanat görmüştür. Yine Emel Esin’e göre Mergen alp unvanı olarak da kullanılmakta, iyi nişancılara bu unvan olarak verilmektedir. Sibirya Türklerine ait şaman alkışlarında ismine rastlanmaktadır.

“Sonra geldi arzu “tilek” arzular,
Kime yakın gelse onu özüne bağlar.”

Günümüzde ikizler ve başak burcunun gezegeni olarak adlandırılan Merkür, o dönemin insanları tarafından bilgi tanrısı Mergen ile özdeşleştirilmiştir. Bilginin kaynağını arama ve ona yönelme amacı da bilgiyi kutsal gördükleri manasını taşımaktadır. Bilgiye tapmaktan ziyade bilginin koruyucusunun varlığına inanmak o dönemin anlayışı için daha üst düzey olduğunu görebiliriz. Belki de bu benim Türk kültürüne romantizm ile yaklaşmamdan kaynaklı bile olabilir ama şunu anlıyoruz ki Türkler ismini aldığı günden beri kültürlerini bir düzen içinde ilerletmişlerdi. Bu ilerleyiş bulunduğumuz coğrafyada yer yer anlam kötüleşmesine uğrasa da bu anlam kötüleşmesi özünü araştırıp öğrenerek nesillere aktarmalı ve bu durumdan kurtulmalıyız.

Çünkü “özünü ayırmak” Türk’e aykırıdır. Aynı otağı ayırmadan kullanmak gibi…

 

KAYNAKÇA

BAYAT Fuzuli, “Türk Mitolojik Sistemi 2” Ötüken Neşriyat,2018

ÇORUHLU Yaşar, “Türk Mitolojisinin Kısa Tarihi, Alfa Yayıncılık, 2019

ESİN Emel “Türklerde Maddi Kültür Oluşumu” İstanbul,2006 s.136- s.15

ULUIŞIK Yaprak Pelin, “Türk ve Dünya Mitolojilerinde Sirius Kültü” , 2017

ÖGEL Bahaeddin, “Türk Mitoloji II. Cilt” TTK,2014

ÖGEL Bahaeddin, “Türk Mitolojisi”, TTK Basımevi, 1971

ROUX Jean,”Eski Türk Mitolojisi” ,Bilgesu,2015

SAYILIR BÜYÜKCAN Şeyda, “TÜRKLERDE EVREN/KÂİNAT ANLAYIŞI VE BUNUN TÜRK KÜLTÜRÜNE VE MERKEZİYETÇİ DEVLET ALGISINA YANSIMALARI” , International EUropean Journal of Managerial Research Dergisi

YILMAZ Oğuzhan, “Türk Kozmolojisi” 2016

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Senem Karabulut

Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık bölümünü 2018'de tamamladı. Aktif olarak İç mimarlık mesleğini icra etmektedir. Türk mitolojisi ve Türk mimarlığı üzerine araştırır, okur ve yazar. Erlik Han Tamgası isimli kitabın yazarıdır.