Sabahattin Ali’nin Atsız Mecmua’daki Şiirleri

Rüzgâr – Atsız Mecmua, 2. sayı


Arzularım muayyen bir haddi aşınca
Ve kulaklar sözlerime sağırlaşınca

Bir ihtiras duyup vahşi maceralara  
Çıkıyorum bulutları aşan dağlara. 

 

İlâhların başı gibi başları diktir, 

Bu dağları saran sonsuz bir genişliktir.

Ben de katıp vücudumu bu genişliğe  
Bakıyorum aşağlarde kalan hiçliğe.

Bu dağların bîr rakibi varsa rüzgârdır.
Rüzgâr burada tek başına bir hükümdardır. 

 

Burada insan duman gibi genişler, büyür;  
Bu dağlarda ıstıraplar, sevinçler büyür

Buralarda her düşünce sona yakındır,
Burada her şey bizden uzak, “O”na yakındır

 

Burada yoktur insanların düşündükleri,   

Rüzgâr siler kafalardan küçüklükleri. 

 

Yanağıma çarpar geniş kanatlarını 

Ve anlatır mabutların hayatlarını. 

 

Ara sıra kulağını bana verdi mi 

Ben de ona anlatırım kendi derdimi 

 

“Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgâr, 

Benim artık yalnız sana itimadım var! 

 

Gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden   

Yabancıyım bu gürültü dünyasına ben. 

 

Etrafımın sözlerine aklım ermedi, 

Etrafım da bana asla kulak vermedi.

 

 Senelerden beri hâlâ anlaşamadık,   

Ben de kestim anlaşmaktan ümidi artık. 

 

Gözlerimde hakikati sezen bir nurla 

Etrafımı süzüyorum biraz gururla.

 

 Bir dürbünün ters tarafı gibi bu dünya 

En büyük şey, en asil şey küçülür Burada.   

 

Burada yalan para eden yegâne iştir; 

Burada her şey bir yapmacık bir gösteriştir.

 

 Kimi coşar din uğruna geberir, yalan;  

 Kimi gider şeref için can verir, yalan! 

 

Bir filezof yetmiş eser yazar, yalandır; 

Bir kahraman istipdadı ezer, yalandır. 

 

Şairlerin büyük aşkı fânî bir kızdır.   

Bu dünyada herkes sinsi, herkes cılızdır. 

 

Ne hakikî aşktan Burada bir çakan vardır, 

Ne de onu görse dönüp bir bakan vardır… 

 

Her büyüklük cüzzam gibi dökülür Burada,   

En muazzam ölüm bile küçülür Burada. 

 

Benim kafam acaip bir dimağ taşıyor, 

Her dakika insanlardan uzaklaşıyor. 

 

Zaman zaman mağlup olsam bile etime  

 İnsan olmak dokunuyor haysiyetime. 

 

Büyük, temiz bir arkadaş arıyor ruhum, 

İşte rüzgâr, şimdi sana sığmıyorum! 

 

Asaletin yeri yoktur gerçi hayatta,  

 En asil şey seni buldum bu kâinatta. 

 

Güneş gibi ne bin türlü ışığın vardır, 

Ne de süse, gösterişe baktığın vardır.

 

 Deniz gibi muamma yok derinliğinde,   

Bir ferahlık, bir saflık var serinliğinde, 

 

Bir dev gibi küçük, mızmız sesleri yersin, 

Allah gibi görünmeden hüküm sürersin. 

 

Düşmanıyım ben de cılız güzelliklerin, 

Rüzgâr! Bu dağ başlarında çırpman serin 

 

Kanatlarım gök yüzünden akan bir seldir,   

Bana kudret ve cesaret veren bir eldir. 

Beşerlikten uzaktayım senin ülkende, 

Senin gibi azemete âşıkım ben de, 

 

İşte rüzgâr senin gibi ben de deliyim. 

Islıklarım senin gibi inlemelidir,   

 

Herkes beni ürpererek dinlemelidir.   

Rüzgâr, sana, yalnız sana benzemeliyim.    

 

Nefes – Atsız Mecmua, 3. sayı

 

“Gök Alp’a İthaf”

 

Kalplere serptiğin kıvılcımlardan

Bir ışık yanıyor ey büyük nebî.

Gönüller, zâtını bize aşk sunan

Bir mürşit, tanıyor ey büyük nebî.

 

Bilirsin göynümün ne duyduğunu,

Karşında tekrara hacet yok bunu,

Benliğim önünde, ululuğunu

Daima anıyor ey büyük nebî.

 

Başımız önünde geliyor yere,

ışışklar dağıttın sen gönüllere.

Millet aşkını duyan bir kere

Seni nûr sanıyor ey büyük nebî.

 

Mefkûre nûruyla bizleri besle,

Uğrunde ölelim biz de hevesle;

Gençliğin kalbi bu taze nefesle

Beraber kanıyor ey büyük nebî.

 

Dağlar – Atsız Mecmua, 7. sayı

Başım dağ saçlarım kardır,

Deli rüzgarlarım vardır,

Ovalar bana çok dardır,

Benim meskenim dağlardır.

 

Şehirler bana bir tuzak,

İnsan sohbetleri yasak,

Uzak olun benden, uzak,

Benim meskenim dağlardır.

 

Kalbime benzer taşları,

Heybetli öter kuşları,

Göğe yakındır başları;

Benim meskenim dağlardır.

 

Yarimi ellere verin;

Sevdamı yellere verin;

Elleri bana gönderin:

Benim meskenim dağlardır.

 

Bir gün kadrim bilinirse,

İsmim ağza alınırsa,

Yerim soran bulunursa:

Benim meskenim dağlardır.

 

Kara Yazı – Atsız Mecmua, 12. sayı

Geçmedi yare sözümüz

Yollarda kaldı gözümüz

Yere sürüldü yüzümüz

Böyleymiş karayazımız.

 

Çiçekler açılmaz oldu

Pınarlar içilmez oldu

Yar bize gülmez oldu

Böyleymiş kara yazımız.

 

Yalnız ona yar demiştik

Onda bir şey var demiştik

O bizi anlar demiştik

Böyleymiş kara yazımız.

 

Hey gönül gene bu gece

Kederim geceden yüce

Gel susalım beraberce

Böyleymiş kara yazımız.

  Mayıs – Atsız Mecmua 13. sayı

İçerim ateş doludur  

Mayıs ayların gülüdür  

Taze bir çiçek dalıdır  

Mayısta gönltim delidir.  

 

Yeşil bağlara göçülür  

Tatlı şaraplar içilir  

Yârim dökülüp saçılır  

Mayısta gönlüm delidir  

 

Göklere karşı yatılır  

Dertlerimiz unutulur  

Eski sevgiler atılır  

Mayısta gönlüm delidir.

 

Uzakta kuşlar seslenir  

Gönlüm genişler beslenir  

Yaşamaya haveslenîr  

Mayısta gönlüm delidir.  

 

Yumuşak rüzgârlar eser  

Çemenlerde yârim gezer  

Yanılır bana gülümser  

Mayısta gönlüm delidir.

 

 Unutamadım – Atsız Mecmua 17. sayı

Gönlümü avutamadım

Seni söküp atamadım  

Ben ahdımı tutamadım  

Yâr seni unutamadım

 

Bahtın lûtfuna ermişim  

Gönlümü sana vermişim  

Meğer ne çok severmişim  

Yâr seni unutamadım

 

Gönül bir acayip deli  

Yârın âzât olmaz kulu  

Bilmedim neylemeli  

Yâr seni unutamadım

 

Kalksam gönlümü âzâda  

Eski günler gelir yâda  

Bu niyan dolu dünyada  

Yâr seni unutamadım

 

Kendimi aldırdım gama  

Yerleştin kaldın kafama  

Unutmak istedim ama  

Yâr seni unutamadım. 

– Alperen İnce

 

 

 

 

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.