Antik Yunan’dan Çağın Türk Devleti’ne Doğruluk

Beşeri tarihin en köklü arayışlarından bir tanesi olarak karşımıza çıkan doğruluk, günümüz Türkiyesinde hala tam rayına oturtulamamışken bundan yirmi beş asır önce bir festivalde günümüze göre anlatılmış ve tartışılmıştı.

Eflatun’un-ki yazının devamında karşınıza Platon olarak da çıkacaktır- Devlet kitabının, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi altında yayımlanmış çevirisinin 24 ve 25. sayfalarını okurken rastladığım kısa ve çarpıcı özet mevcut Türk bürokrasisi hakkında bir ışık huzmesi misali zincirleme çıkarımlara yol açmıştır.

Platonun Devlet’ini çeviren sn.Sabahattin Eyüboğlu ve Ali Cimcöz’e şükranlarımı sunarken ayrıca ulu Türk milletinin faydasına çalışan ve ölen herkesi bir kez daha rahmet ve saygıyla anıyorum.

Bahsi geçen 24 ve 25. sayfalarda anlatılan ve aktarılacak olan kısa konuşma öncesi, Devlet’i okumayanlar için bazı şartları anlamak adına dönemi ve durumu kısaca özetlemek isterim.

Platon’un hocası olan Sokrates-yaşadığı meçhuldür- tanrılar adına düzenlenen bir festival için o zamanlar şehir devleti olarak yönetilen Atina’nın liman kenti olan Pire’ye gider. Geri dönüş yolunda arkadaşlarının yoğun ısrarı üzre o yemeğe kalır ve yemekte kalıplaşmış kavramlar tartışılmaya başlanır. Aslen Trakyalı olan Trashymakhos, tartışmanın bir noktasından sonra kendisinin de Yunan olduğunu göstermek adına konuşmayı devralır ve Eflatunun hocası olan Sokrates’i çürütmek adına konuşmaya başlar.

Buradan sonrasını siz okuyuculara bırakmak daha doğru olacaktır, herkesin bir kitaptan anlayacağı farklı ve kendine göre olacaktır.

Tartışmanın burasında, herkes Thrasymakhos’un doğruluk tarifinin tam tersine varıldığını gördü. Bunun üzerine Thrasymakhos cevap verecek yerde:

-Bana baksana Sokrates, dedi; senin bir sütninen var mı?

-Bu da nesi? Bunu soracağına cevap versene bana.

Vermem, çünkü sütninen varsa, nezleli olduğunu görmüyor. Sümüğün akıyor da burnunu silmiyor, sen de koyunu çobandan ayırt edemiyorsun.

-Ne demek istiyorsun? dedim.

-Şunu demek istiyorum: Sana kalırsa çobanlar, sığırtmaçlar koyunları, öküzleri, efendilerinin ve kendilerinin yararına değil, koyunlarla öküzlerin yararına beslerler, onları bu amaçla güderler. Sence şehirlerin başındakiler gibi gece gündüz düşündüklerini kendi işlerine gelen değildir. Sen doğruyla doğruluğu, eğriyle eğriliği anlamaktan çok uzaksın. Şunu bilmiyorsun: Doğrulukta doğru, aslında bir başkası için yararlı olan, yani güçlünün, yönetenin işine gelen şeydir. Güçsüzün, yönetilenin de zararınadır. Eğrilikse tam tersine. Güçlü üstün olduğu için yönetilenler güçlünün işine gelenleri yaparlar. Kendi mutluluklarını değil, onun mutluluğunu sağlarlar. Koca Sokrates, sen saf bir adamsın. Şunu anlamalısın ki doğru adam her işte, doğru olmayan adamın karşısında zararlı çıkar. İnsanlar arasındaki anlaşmaları da ele alalım. Bir doğruyla bir eğri ortak olsa, bu ortaklığın sonunda, doğru hep zararlı çıkar. Devlete vergi vermek gerekince, ikisinin de malı eşit olduğu halde, doğru adam çok, eğri adam az verir. Ama almaya gelince iş tersinedir. Bu ikisi, yönetimin başına geldiler mi, doğru zarar görmese bile, kendini işine vereceğinden evine bakamaz olur. Doğruluğu, onun devlet malından faydalanmasına engeldir. Üstelik de hep doğru kalmak yüzünden hısım akrabasının nefretini kazanır. Eğri insan içinse, durum tam tersinedir; çünkü, demin de söylediğim gibi eğri bence büyük kazançlar sağlayan adamdır. Sen böyle bir adamı göz önünde tut ki, doğru olmamanın insana neler kazandıracağını anlayasın. Bunun da en kısa yolu, eğriliği sonuna kadar götürmektir. Öyle bir eğrilik düşün ki, onu yapanı mutluluklara ulaştırıyor. Gördüğü haksızlığa rağmen, onu yapmayan sefil, perişan ediyor. İşte böylece sonuna varan bir eğrilik, zorbalık dediğimiz düzenin ta kendisi olur. Zorba, başkalarının mallarını azar azar değil zorla, toptan alır. Bu mallar ister Tanrıların olsun, ister devletin. Oysa ki, herhangi bir adam onun yaptığı eğriliklerin birini yapacak olsa, cezasını görür. Rezil kepaze olur. Ona, eğriliğin cinsine göre, mabet soyguncusu, insan bezirganı; duvar delen, yağmacı, hırsız derler. Ama yurttaşlarının mallarına el sürmekle kalmayıp onları köleliğe de sürükleyen kimseye bu çirkin adlar verilmez. Yalnız kendi yurttaşlarını değil, eğriliği sonuna kadar vardıran bu adamı bilen herkes, ona muradına ermiş mutlu adam der. İnsanlar eğriliği, eğrilik yapmak korkusundan değil, eğriliğe uğramak korkusundan ayıplarlar. Görüyorsun ya Sokrates; sonuna varan bir eğrilik böylece hür adama doğruluktan çok yaraşır. Bu yüzden daha güçlü, daha efendi olur. Başta da söylediğim gibi, doğruluk güçlünün işine gelendir. Eğrilikse, kendimize yararlı olan, kendi işimize gelendir.”

Kaynakça;

Platon. Devlet. Çev., Sabahattin Eyüboğlu, M.Ali Cimcöz. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2016

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

zaferyemin