Âmâ ile Hasbihâl

 

         “Harâbat ehlini hor görme zâhid

 Defineye mâlik viraneler vardır

Ragıp Paşa

 

Çay, kazanda ağır ağır demleniyordu.

Biz de “ocakta” yavaş yavaş pişiyorduk…

Henüz ihaneti ve kahpeliği görmemiştik. Görenlerin tarifinden hareketle “görmüş gibi” davranıyorduk.

Toyduk… Hamdık… Yanma iştiyakı duyuyorduk…

Henüz Karakoç’un “İnanmıştık bir kere / Aldatıldık bin kere” mısraının manâsına vakıf değildik.

 

Çay, kazanda ağır ağır demleniyordu.

Biz hayalî düşmanlarla harbi kavgalara tutuşuyorduk.

Kendimizi anlatmadan, “anlaşılmamanın” edebiyatını parçalıyorduk.

Sahi, biz kendimizi ne kadar anlamıştık?

Biz bizi unutmuş” muyduk? Yoksa hiç mi tanımamıştık?

 

Çay, kazanda ağır ağır demleniyordu.

Biz, memleketi, milleti ve artık durağanlaşmış “hareketi” düşünüyorduk.

Önceki 50 yılda yaptığımız gibi vatanı böldürmeyecektik, orası kesindi. Fakat bunu nasıl yapacağımızı bilmiyorduk.

Menfaat peşine düşmüş bir millete, ülküsü olmadığı için kızıyorduk.

Bir yerde ipler koptu. Neyin menfaat, neyin ihtiyaç olduğunu karıştırdık. Ekmek parası derdindekilerle ikbal kaygısı güdenler birbirine girmişti, ayırt edemiyorduk.

Veya, ayırt etmek istemiyorduk.

 

Çay, kazanda ağır ağır demleniyordu.

Kavram karmaşasının tam göbeğindeydik.

Hainler vardı, bir de kahramanlar. Bir de boşlukları dolduranlar…

Bizler kahramandık. 57. Alaydık. Öyle olduğumuza inanıyorduk. Öyle olmalıydık.

 

Çay, kazanda ağır ağır demleniyordu.

Biz, Kürşad’ın narasıyla Tanrı Dağından inenler, yolumuzu kaybetmiştik.

Sorduk.

Sorguladık.

Bu sefer hain olma sırası bize gelmişti…

 

Çay, kazanda ağır ağır demleniyordu.

Fakat hiçbirimizde çay içecek hâl kalmamıştı…

Neden sonra, bizden ( yani hainlerden, yani ahmaklardan, yani âmâlardan ) birisi son bir gayretle doğrulup yıllardır kaynayan kazanın başına yürüdü.

Demliği eline aldı.

Kapağını açtı.

İçinde çay yoktu!

En başından beri hiç mi koyulmamıştı? Yoksa, yıllar içinde eriyip demliğe mi yapışmıştı?

Sorunun cevabını âmâ olan veremez.

Maalesef, dost meclisimizde yalnızca âmâlar bulunur. Ve biz, yalnızca “kendimizle“, âmâlarla hasbihâl ederiz.

 

 

 

Please follow and like us:
The following two tabs change content below.

Semih Ayna

1996'da doğdu.

Latest posts by Semih Ayna (see all)